Lügatler :
adüvv-ü şedid : şiddetli düşman
arz : yer, dünya
basar-ı basiret : basiret gözü, feraset; kalbin, hakikati anlayan gözü
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
cedavil : kanallar, arklar
cibalin evtâdiyeti : dağların direk gibi olması; “dağları kazık gibi yaptık” âyetine telmih vardır
def etmek : gidermek, uzaklaştırmak
dürr : inci
ezcümle : meselâ, örneğin
faraza : varsayım; varsayalım ki
gışavet : örtü, perde
gulyabânî : insanın gördüğünü sandığı korkunç hayalet, hayâlî varlık
hakikat : doğru ve gerçek
hayalât : hayaller, hülyâlar
hazine-i hakaik : gerçeklerin hazinesi
ıttıla peyda etmek : farkına varmak
ittifak etmek : fikir ve görüş birliğine varmak
ittifak-ı sükût : sükût ederek fikir birliğinde bulunma
Kaf Dağı : yeryüzünü çepeçevre kuşattığı kabul edilen efsanevî dağ
küreviyet : yuvarlaklık, küre şeklinde olma
küreviyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı, küresel oluşu
kütüb-ü mezbure : kaleme alınan, yazılan kitaplar
makalât-ı selâse : üç makale, yazı
malûm : bilinen, belli
meder : çakıl taşı
menşe : kaynak, kök, çıkış noktası
mesail : meseleler
muhakkikîn-i İslâm : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen İslâm âlimleri
munsıf : insaflı
mündemiç : içinde bulunan, içine yerleşen
nar : ateş
sedd-i Zülkarneyn : Hz. Zülkarneyn tarafından yaptırılan set
Sevr ve Hût : öküz ve balık
şecere : ağaç
taallûk etmek : ilgili olma, bağlantılı olma
tahrir : yazı, yazı yazmak
tahvif etmek : korkutmak
tayin etmek : belirlemek
temaşa etmek : bakmak, seyretmek
tenebbüt : bitmek, bitki gibi gelişmek
vaad etmek : söz vermek
vukuf : bir şeyi etraflıca bilme, öğrenme
burhan-ı kat’i : güçlü ve sarsılmaz kesin delil
cinayet-i azîm : büyük cinayet
dâhi : son derece zeki, dehâ ve hikmet sahibi
emir : iş, olgu, gerçek
erkân : bir şeyin mahiyetini oluşturan temel esaslar, rükünler
fetva : bir mesele hakkında ehil olan kimse tarafından verilen dinî hüküm
fikren : düşünce olarak
fikr-i hakikat : hakikat fikri
gurub : güneşin batması
hakikat : doğru, gerçek
halka-i ders : ders halkası
hem-asr : aynı asırda yaşayan, çağdaş
hıyanet : ihanet
himayet : koruma, esirgeme
intibak etmek : uymak
istifsar etmek : açıklama istemek
istiftâ etmek : fetva istemek, İslâmla ilgili meseleler hakkında ehil kişilerden şer’î hüküm öğrenmek
istikbal-i kıble : kıbleye yönelme
istinad : dayanma
kavim : insan topluluğu, kabile
kıyam : namazda ayağa kalkmak
kuud : namazın oturularak eda edilen kısmı
küreviyet : yuvarlaklık, dünyanın küre şeklinde olması
küreviyet-i arz : yerin (dünyanın) yuvarlaklığı
mukarenet : beraberlik, birliktelik
mukarin olma : beraber olma, bitişik bulunma
mutmain : şüphesiz, tam kanaatle inanma, tatmin olup huzura kavuşma
müdevveriyet-i arz : dünyanın yuvarlaklığı, yuvarlık oluşu
münkir-i küreviyet : dünyanın küre şeklinde olduğunu inkar eden, inanmayan
müşâhhat : münakaşa, çekişme
pervasız : korkusuz, çekinmeyen, cüretkâr
sadakat : bağlılık
sadîk-ı ahmak : çok bağlı ahmak dost
sair : diğer, başka
serir-i tedris : ders kürsüsü, eğitim divanı
şart : hükmün mahiyetini oluşturan temel esaslarla birlikte bulunması gereken şey; meselâ; nikah için şahitlerin bulunması şarttır, ancak şahitler olduğu halde nikah akdi yapılmayabilir
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet
târif-i şer’î : bir şeyin İslâm hukukuna göre tarifi, tanımı
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi açıklayan, yorumlayan kitap
tulû : güneşin doğması
ümmî : okuma yazma bilmeyen