Üçüncü Mesele
Kaf Dağıdır.

İşaret
Malûmdur, bir şeyin mahiyetinin keyfiyetini bilmek başkadır; o şeyin vücudunu tasdik etmek yine başkadır. Bu iki noktayı temyiz etmek lâzımdır. Zira çok şeylerin asıl vücudu yakîn iken, vehim onda tasarruf ederek, tâ imkândan, imtinâ derecesine çıkarıyor. İstersen Yedinci Mukaddemeden sual et; sana “Neam” cevabı verecektir. Hem de çok şeylerin metinleri kat’î iken, delâletlerinde zunûn tezahum eylemişlerdir. Belki, “Murad nedir?” olan sualinin cevabında, efham mütehayyir olmuşlardır. İstersen On Birinci Mukaddemenin sadefini aç. Bu cevheri bulacaksın.

Tenbih
Vakta ki bu böyledir. “Kaf”a işaret eden kat’iyyü’l-metinlerden, yalnız
1 ق - وَالْقُرْاٰنِ الْمَجِيدِ dir. Halbuki, caizdir: Kaf, Sad gibi olsun. Dünyanın şarkında değil, belki ağzın garbındadır. Şu ihtimalle delil yakiniyetten düşer. Hem de kat’îyü’d-delâlet bundan başka olmadığının bir delili, şer’in müçtehidlerinden olan Karafi’nin 2 لاَ اَصْلَ لَهُ demesidir. Lâkin, İbn-i Abbas’a isnat olunan keyfiyet-i meşhuresi, Dördüncü Mukaddemeye bak. Vech-i nisbeti sana temessül edecektir. Halbuki, İbn-i Abbas’ın her söylediği sözü, hadis olması lâzım gelmediği gibi, her naklettiği şeyi de onun makbulü olmak lâzım gelmez. Zira İbn-i Abbas gençliğinde İsrailiyata, bazı hakaikin tezahürü için, hikâyet tarikiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Kaf. Şerefi pek yüce olan Kur’ân’a yemin olsun.” Kaf Sûresi, 50:1.
2 : Hadis tahrîci yapan âlimlerin, kaynağını tesbit edemedikleri hadisler için “Bu hadisin kaynağı yoktur veya bu hadis, temel kaynaklarda yer almamaktadır” anlamında Hadis ilminde kullanılan bir ifade.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm : hükümler, esaslar
âlem-i misal : misâl âlemi; varlıkların sûret ve görünüşlerinin yansıdığı âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
atf-ı nazar : göz atma, bakma
burc-u Sevr : Boğa (öküz) burcu
burhan-ı Sâni : Allah’ın herşeyi mükemmel bir şekilde ve san’atla yaratmasının delili
cehl : cehalet, bilgisizlik
delâlet : delilin işaret ettiği mânâ
Delv burcu : Kova burcu
efham : anlayışlar, idrakler
ehl-i hayal : hayalciler, hayalperestler
eşi’a : şualar, ışınlar, bir kaynaktan çıkıp dağılan ince ışık hüzmeleri
feza-yı gayr-ı mahdude : sınırsız uzay boşluğu
hezârân : binlerce, pek çok
hikmet-i ezeliye : Allah’ın ezelî hikmeti, herşeyi yerli yerinde ve bir gaye ve faydaya yönelik yapması
Hût : büyük balık; Balık burcu
huyût : ipler, teller
ihlâl etmek : bozmak, karıştırmak
ihtirâ-kerde : uydurdukları eşsiz şey
imkân : mümkün olma, bir şeyin olabilirlik derecesi
imtinâ : imkânsızlık
insaf : merhamet ve adalet dairesinde hareket, vicdanlı bakış
isbat-ı israf : gereğinden fazla kullandığını gösterme
isnad-ı abesiyet : faydasızlık, anlamsızlık isnad etme
Kaf Dağı : yeryüzünü çepeçevre kuşattığı kabul edilen efsanevî dağ
kat’î : kesin, şüphesiz
keyfiyet : durum, nitelik
kıssa-i acîbe-i meşhure : hayret verici meşhur kıssa
küre-i arz : yerküre, dünya
mahiyet : bir şeyin iç yüzü, esası, asıl yapısı
malûm : bilinen, belli
metin : yazı, lâfız, ibare
mezbur : adı geçen, yukarıda söylenen
mukaddeme : giriş, giriş bölümü
murad : kast edilen, istenen
münteşir : yayılmış olan
mütehayyir olma : hayret etme, şaşkınlığa düşme
neam : evet
nefrin : nefretler, beddua
nizam-ı bedîi : eşsiz derecede güzel, benzersiz düzen, kanun
nokta-i mihrakiye : odak noktası (yanma noktası); ışığın toplandığı merkez nokta
sadef : inci kabuğu, içinde inci bulunan kabuk ambalaj
san’at-ı İlâhiye : Allah’ın san’atı
semere : meyve
Sevr : öküz, boğa; Boğa burcu
şecere-i hilkat : yaratılış ağacı
tasarruf etme : bir şeyi dilediği gibi kullanma
tayyar : uçan
tedellî etme : uzanıp aşağıya inme, salınma, sarkma
temerküz etmek : odaklaşmak, bir merkezde toplanmak
temyiz etmek : ayırt etmek
tevil : yorumlama, yorum; sözün ilk anlamını değil de ihtimal dahilinde bulunan başka anlamlarını (mecâzî) esas alarak yorumlama
tezahum : biraraya toplanıp, sıkışma; birbiriyle uyuşmayıp çatışma, mücadele etme
vehim : zan, şüphe, kuruntu
vücud : varlık, var olma
yakîn : kesin ve doğru bilgi
zunûn : kesinlik ifade etmeyen zanlar, tahminler
caiz : sakıncasız, doğru
cevelângâh : gezip dolaşılan yer
garb : batı
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakaik : gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hikâyet : hikâye etme, anlatma
isnad olunan : dayandırılan
İsrailiyat : Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarından nakledilen ve Kur’ân ve Hadis ölçülerine uymayan hurafelerle karışık hikâye ve haberler
Kaf : Arap alfabesinde 21. harf; Kaf Sûresi; Kaf Dağı
kat’iyyü’d-delâlet : metnin mânâya olan işareti kesin olması, “Acaba metinden bu mânâ mı kastediliyor?” şeklinde bir şüphenin bulunmaması
kat’iyyü’l-metin : metnin (sözün) kesin ve şüphesiz oluşu; sözün ilk kaynaktan aynen geldiğinin kesin olarak bilinmesi (meselâ metnin âyet veya hadis olduğu kesin olarak bilinmesi)
keyfiyet-i meşhure : meşhur olan keyfiyet, durum
ma’razgâh-ı acaib : hayret uyandırıcı eserlerin sergilendiği yer
mağz-ı kelâm : ifadenin, sözün özü ruhu
makbul : kabul edilen, benimsenen
muhakkikîn-i sofiye : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf mesleğindeki âlimler
mukaddeme : başlangıç, giriş, giriş bölümü
muttali : bilme, farkına varıp anlama
müçtehid : âyet ve hadisler başta olmak üzere dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan
mütemessil : temessül eden, yansıyan
nakletmek : aktarmak
nücum : yıldızlar
Sad : Arap alfabesinde 14. harf; Sad Sûresi
semavat : gökler
seyr-i ruhanî : ruhanî ve mânevî âlemlerdeki seyir, gezinti
şark : doğu
şer’ : İlâhî kanun, İslâmiyet
tarik : yol; hadis veya haberin geliş kanalı
tasvirat : tasvirler, canlandırarak anlatmalar
tecessüm-ü maânî : mânâların cisimleşmesi, somutlaşması
temaşa : seyretme, bakma
temessül : belirme, görünme
tezahür : belirme, ortaya çıkma
vakta ki : ne vakit ki, ne zaman ki
vech-i nisbet : bağ yönü, ilgi yönü
yakiniyet : kesinlik, şüphesizlik; yakîn ile kesin olarak bilinme durumu
Yükleniyor...