Lügatler :
ahkâm : hükümler, esaslar
âlem-i misal : misâl âlemi; varlıkların sûret ve görünüşlerinin yansıdığı âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
atf-ı nazar : göz atma, bakma
burc-u Sevr : Boğa (öküz) burcu
burhan-ı Sâni : Allah’ın herşeyi mükemmel bir şekilde ve san’atla yaratmasının delili
cehl : cehalet, bilgisizlik
delâlet : delilin işaret ettiği mânâ
Delv burcu : Kova burcu
efham : anlayışlar, idrakler
ehl-i hayal : hayalciler, hayalperestler
eşi’a : şualar, ışınlar, bir kaynaktan çıkıp dağılan ince ışık hüzmeleri
feza-yı gayr-ı mahdude : sınırsız uzay boşluğu
hezârân : binlerce, pek çok
hikmet-i ezeliye : Allah’ın ezelî hikmeti, herşeyi yerli yerinde ve bir gaye ve faydaya yönelik yapması
Hût : büyük balık; Balık burcu
huyût : ipler, teller
ihlâl etmek : bozmak, karıştırmak
ihtirâ-kerde : uydurdukları eşsiz şey
imkân : mümkün olma, bir şeyin olabilirlik derecesi
imtinâ : imkânsızlık
insaf : merhamet ve adalet dairesinde hareket, vicdanlı bakış
isbat-ı israf : gereğinden fazla kullandığını gösterme
isnad-ı abesiyet : faydasızlık, anlamsızlık isnad etme
Kaf Dağı : yeryüzünü çepeçevre kuşattığı kabul edilen efsanevî dağ
kat’î : kesin, şüphesiz
keyfiyet : durum, nitelik
kıssa-i acîbe-i meşhure : hayret verici meşhur kıssa
küre-i arz : yerküre, dünya
mahiyet : bir şeyin iç yüzü, esası, asıl yapısı
malûm : bilinen, belli
metin : yazı, lâfız, ibare
mezbur : adı geçen, yukarıda söylenen
mukaddeme : giriş, giriş bölümü
murad : kast edilen, istenen
münteşir : yayılmış olan
mütehayyir olma : hayret etme, şaşkınlığa düşme
neam : evet
nefrin : nefretler, beddua
nizam-ı bedîi : eşsiz derecede güzel, benzersiz düzen, kanun
nokta-i mihrakiye : odak noktası (yanma noktası); ışığın toplandığı merkez nokta
sadef : inci kabuğu, içinde inci bulunan kabuk ambalaj
san’at-ı İlâhiye : Allah’ın san’atı
semere : meyve
Sevr : öküz, boğa; Boğa burcu
şecere-i hilkat : yaratılış ağacı
tasarruf etme : bir şeyi dilediği gibi kullanma
tayyar : uçan
tedellî etme : uzanıp aşağıya inme, salınma, sarkma
temerküz etmek : odaklaşmak, bir merkezde toplanmak
temyiz etmek : ayırt etmek
tevil : yorumlama, yorum; sözün ilk anlamını değil de ihtimal dahilinde bulunan başka anlamlarını (mecâzî) esas alarak yorumlama
tezahum : biraraya toplanıp, sıkışma; birbiriyle uyuşmayıp çatışma, mücadele etme
vehim : zan, şüphe, kuruntu
vücud : varlık, var olma
yakîn : kesin ve doğru bilgi
zunûn : kesinlik ifade etmeyen zanlar, tahminler
caiz : sakıncasız, doğru
cevelângâh : gezip dolaşılan yer
garb : batı
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakaik : gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hikâyet : hikâye etme, anlatma
isnad olunan : dayandırılan
İsrailiyat : Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarından nakledilen ve Kur’ân ve Hadis ölçülerine uymayan hurafelerle karışık hikâye ve haberler
Kaf : Arap alfabesinde 21. harf; Kaf Sûresi; Kaf Dağı
kat’iyyü’d-delâlet : metnin mânâya olan işareti kesin olması, “Acaba metinden bu mânâ mı kastediliyor?” şeklinde bir şüphenin bulunmaması
kat’iyyü’l-metin : metnin (sözün) kesin ve şüphesiz oluşu; sözün ilk kaynaktan aynen geldiğinin kesin olarak bilinmesi (meselâ metnin âyet veya hadis olduğu kesin olarak bilinmesi)
keyfiyet-i meşhure : meşhur olan keyfiyet, durum
ma’razgâh-ı acaib : hayret uyandırıcı eserlerin sergilendiği yer
mağz-ı kelâm : ifadenin, sözün özü ruhu
makbul : kabul edilen, benimsenen
muhakkikîn-i sofiye : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf mesleğindeki âlimler
mukaddeme : başlangıç, giriş, giriş bölümü
muttali : bilme, farkına varıp anlama
müçtehid : âyet ve hadisler başta olmak üzere dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan
mütemessil : temessül eden, yansıyan
nakletmek : aktarmak
nücum : yıldızlar
Sad : Arap alfabesinde 14. harf; Sad Sûresi
semavat : gökler
seyr-i ruhanî : ruhanî ve mânevî âlemlerdeki seyir, gezinti
şark : doğu
şer’ : İlâhî kanun, İslâmiyet
tarik : yol; hadis veya haberin geliş kanalı
tasvirat : tasvirler, canlandırarak anlatmalar
tecessüm-ü maânî : mânâların cisimleşmesi, somutlaşması
temaşa : seyretme, bakma
temessül : belirme, görünme
tezahür : belirme, ortaya çıkma
vakta ki : ne vakit ki, ne zaman ki
vech-i nisbet : bağ yönü, ilgi yönü
yakiniyet : kesinlik, şüphesizlik; yakîn ile kesin olarak bilinme durumu