Salisen: İmaret-i arzın direği beşerdir. Hayat-ı beşerin direği dahi, menabi-i hayat olan ve türab ve havanın istifadeye lâyık suretiyle muhafazalarıdır. Halbuki, şu üç şerait-i hayatın kefili dahi dağlardır. Zira dağ ve cibal mehazin i olduğu gibi, cezb-i rutubet hasiyetiyle havaya meşşâta oluyor. Hararet ve bürudeti tâdil ettiği gibi, havaya mahlût olan muzır gazların teressübüne ve havanın tasfiyesine sebep olduğu gibi, toprağa da terahhum ediyor. Çamurluk ve bataklık ve bahrin tasallutundan muhafaza eder.

Rabian: Belâgatçe vech-i münâsebet ve müşâbehet budur: Faraza bir adam hayal balonuyla küreden yüksek yere uçarsa, dağların silsilelerine baksa, acaba tabaka-i türabiyeyi direkler üstüne serilip atılmış bedevî haymeler gibi tahayyül ederse ve münferit dağları da bir direk üstünde kurulan bir çadıra benzetilse, acaba tabiat-ı hayale muhalefet olur mu? Faraza sen o silsileleri müstakil dağlarla beraber sath-ı arza keyfiyet-i vaziyeti bir bedevî A’rabın karşısında tasvir tarzında tahayyül ve tahyil edersen, şöyle: “Bu silsileler Arab-ı bedeviyenin haymeleri gibi arz sahrasında kurulmuş ve taraf taraf da çadırlar tahallül etmiş” desen, Arapların hayalî olan uslûplarından uzak düşmüyorsun.

Hem de eğer vehimle bu kasr-ı müşeyyed-i âlemden tecerrüd edip uzaktan hikmet dürbünüyle mehd-i beşer olan yere ve sakf-ı merfû olan semaya temaşa edersen, sonra silsile-i cibalde temessül ve etraf-ı semaya temas eden daire-i ufukla mahdud olan semayı, bir fustat gibi yerin üstüne vaz’ ve cibal evtadıyla rapt olunmuş bir çadır kubbesini tahayyül ve tevehhüm edersen, müttehem edemezler. Sekizinci Meselenin tenbihinde bir-iki misal daha gelecektir.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cibal : dağlar
cüz’iyat : ferdler, bireyler
dâhilî : iç, içe ait
feza : uzay, gökyüzü
gazab : öfke, hiddet
hararet : ısı, sıcaklık
hasiyet : özellik
hayat-ı beşer : insan hayatı
hiddet : öfke, kızgınlık
ifâ-i hak : hakkın yerine getirilmesi
ihtizazat : sarsıntılar
ilhak etmek : eklemek, katmak
ima etme : işaret etme
imaret-i arz : yeryüzünün imar edilmesi, ömür sürülür, yaşanır hâle getirilmesi
inkılâbât-ı dahiliye : dahili inkilâblar, içe ait değişimler ve dönüşümler
ircâ : döndürme, yönlendirme
irsâ : yere çakma, sabitleme, demir atma, sağlamlaştırma
iskât : susturma
iştibak : birbirine girme, tutunma
kefil : güvence veren, garantör
küre : dünya
: su
mahlût : karışmış, karışan
mecaz : asıl mânâsının anlaşılmasına engel teşkil eden bir karineyle (işaretle) beraber, bir münasebetten dolayı, asıl konulduğu mânânın dışında kullanılan lâfız (mecaz)
mehazin-i mâ : su mahzenleri, su depoları
menabi-i hayat : hayat kaynakları
menba : kaynak
mesâmât : gözenekler; nefes ve hava alma delikleri
meşşâta : tarak, tarayıcı; süzgeç, filtre
muhafaza etme : koruma
mutaffifîn : ölçüde ve tartıda hile yapanlar, haksızlık edenler
muvazenet : denge, ölçü
muzır : zararlı
nazarı celb etme : dikkat çekme
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sefine : gemi
sükûn/sükûnet : hareketsiz olma, sakinlik, durulma, durgunluk
şerait-i hayat : hayat şartları
ta’mid : direk yapma, direklerle destekleme
tâdil etme : dengeleme, normalleştirme
tahtelbahir : denizaltı
tasallut : musallat olma, hükmü altına alma
tasavvur : düşünme, tasarlama
tasfiye : temizlik, arınma
teferruat : ayrıntılar, detaylar
teneffüs : soluk alma
terahhum : merhamet etme, yağmur rahmetini gönderme
teressüb : dibe çökme, tortu oluşturma
türab : toprak
ulvî : yüce, büyük
umman : büyük deniz
A’rab-ı bedeviye : çölde yaşayan bedevi Arap
âyât : âyetler, deliler
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
cibal : dağlar
daire-i ufuk : ufuk dairesi
ehl-i zahir : âyet ve hadislerin sadece lâfızlarına, şekil mânâlarına göre tefsir yapıp hüküm verenler
emsal : benzerler, akranlar
etraf-ı sema : semanın çevresi, tarafları, ufukları
evtad : direkler, kazıklar
faraza : varsayalım ki
fustat : kıldan yapılmış büyük çadır
hayalî : hayale dayalı
hayme : çadır
hikmet : gaye ve fayda; bilim ve felsefe
kasr-ı müşeyyed-i âlem : sağlam yapılmış âlem sarayı
keyfiyet-i vaziyet : duruş şekli
mahdud : sınırlanmış
mehd-i beşer : insanın beşiği
muhalefet : aykırı, zıt
müfessirîn-i izam : Kur'ân'ı yorumlayan büyük tefsirciler
münferit : tek başına, yalnız
müstakil : bağımsız, başlı başına
müşabehet : benzeme
müttehem etme : suçlama, suçlu sayma
rabian : dördüncü olarak
rapt olunma : bağlanma
sakf-ı merfû : yükseltilmiş dam, tavan
sath-ı arz : yeryüzü, dünya
sema : gök
silsile : zincir, sıra, dizi
silsile-i cibal : dağ silsilesi, sıra dağlar
tabaka-i türabiye : toprak tabakası
tabiat-ı hayal : hayâlin tabiatı, yapısı
tağlit-i ezhan : zihinleri yanıltma, zihinleri yanılgıya düşürme
tahallül etme : araya girme
tahayyül : hayal etme
tahyil : akla getirme, zihinde canlandırma
tasvir : resimleme, canlandırarak anlatma, ifade etme
tecerrüd : soyutlanma, yalnız kalma
temaşa : bakma, seyretme
temessük : sarılma, tutunma, yapışma
temessül : görünme, belirme
tevehhüm : olmayan bir şeyi var sayma
vaz’ : koyma, yerleştirme
vech-i münâsebet ve müşâhebet : irtibat ve benzerlik yönü
zamâirindeki serâir : içlerindeki sırlar, gizemler
zikrolunmak : anılmak, belirtilmek
Yükleniyor...