Veyahut yerin yağmurla muâşaka ve şekvasını dinle. İşte:

تَشَكَّى اْلاَرْضُ غَيْبَتَهُ اِلَيْهِ - وَترْشُفُ مَائَهُ رَشْفَ الرُّضَابِ

Yani, yağmurun geç gelmesini ona teşekkî eder. Mahbubun ağız suyu gibi suyunu emer. Acaba yeri Mecnun, sehabı Leylâ hâletlerinde bu şiir sana tahyil etmiyor mu?

Tenbih

Bu şiiri güzel gösteren, içindeki hayalin hakikate bir derece müşabehetidir. Zira yağmur gecikse, sonra gelse, toprak vız vız gibi bir savtı çıkartarak suyunu çeker. Bu hali gören, geçliğine ve şiddet-i ihtiyacına intikal ettiğinden, meşhur deveranın sırrıyla ve tevehhümün tasarrufatıyla bir muâşaka ve mükâleme suretine ifrağ eder.

İşaret

Herbir hayalde bu çiznök gibi bir dane-i hakikat bulunmak şarttır...
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adavet : düşmanlık
adem : hiçlik, yokluk
beyit : iki mısradan oluşan şiir
cemâdât : cansız olan şeyler
derc etmek : içine yerleştirmek
deveran : iktiran; birinin diğerine illet ve sebep zannedilerek iki şeyin devamlı bir surette beraber var veya yok olmasını sanma
emel : ümit
fitne : bozgunculuk, ara bozma
hâlet : durum, hâl
hararet-i gariziye : hayat veren, canlandıran sıcaklık
hulfü’l-va’d : sözünden dönme
ıtlak : deme, denilme, isimlendirme, tabir etme
ihlâf : sözden dönme, yalan söyleme
illet : esas sebep
itikad-ı örfî : geleneksel inanç
kelâm : ifade, söz
kuvve-i hayal : hayal gücü
mağlâta-i vehmiye : vehmin, insana var olmayanı var göstererek yanıltması, yanılgıya düşürmesi
mahbub : sevgili, sevilen
me’haz : kaynak; bir şeyin alındığı yer
mebnî : bina edilmiş, kurulu
menşe : bir şeyin çıkış yeri, kaynak, esas, kök
menzil : durak, yer, mekân
muâşaka : birbirine âşık olma
mubâhase : konuşma
muhabbet : sevgi
muharebe : savaşma, harp etme
muhasama : iki taraf arasındaki düşmanlık
mukarenet : beraberlik, bir arada bulunma
mumâtalâ-i hak : hak, borç vs. yerine getirmeme ve ödemeyi erteleme, tecil etme
müesses : kurulmuş, tesis edilmiş
mükâleme : karşılıklı konuşma
mütezelzil : deprenen, sarsılan
nefh-i ruh etme : ruh üfleme, hayat verme
nemmâm : ara bozan, söz taşıyan, bozguncu
neş’et etme : doğma, meydana gelme
neşvünema : büyüyüp gelişme
nevi : çeşit
sadr : göğüs, sîne
sehab : bulut
sehhar : sihirbaz, büyücü
sihr-i beyan/sihr-i beyanî : açıklama ve anlatımın sihri, etki ve tesir gücü
sîne : göğüs, kalb
sinematoğraf : sinema, sinema makinesi
şair-i sâhir : büyüleyici söz söyleyen şair
şâyeste : yaraşır, uygun, lâyık
şekva : şikayet
tahyil etme : hayale getirtme, hayal ettirme
tecessüm : cisimleşme, maddî yapıya bürünme
tecsim : cisimlendirme, vücud verme
temsil eylemek : canlandırmak, sahnelemek
tenvim : uyutma, uyuşturma
teşekkî etmek : şikâyet etmek
vücut : varlık
yeis/ye’s : ümitsizlik
âyine-misal : ayna gibi, aynaya benzer
cemâl : güzellik
çiznök : tane, tohum
dane-i hakikat : hakikat çekirdeği, tanesi
destgâh : tezgâh
deveran : iktiran; birinin diğerine illet ve sebep zannedilerek iki şeyin devamlı bir surette beraber var veya yok olması
dikkat-i nazar : inceden inceye düşünme ve bakma, bakış inceliği
elbise-i fahire : göz alıcı lüks elbise
en ekall : en azından
hazinetü’l-hayal : hayal hazinesi
hulel-i fâhire : göz alıcı lüks elbiseler; Cennet elbiseleri
hususiyat : özellikler
ifrağ : bir şeyi kalıba dökme, boşaltma
im’ân-ı nazar etme : etraflıca, derinlemesine inceleme
intikal : zihnin başka bir şeye kayması, gördüğü bir şeyle başka bir şeyi hatırlaması
istiare-i temsiliye : temsilî istiare; istiarenin, teşbih unsurlarından “benzetilen” ögesi ile yapılan, benzeyenin teferruatlı olarak tasvir edildiği istiare çeşididir. Temsilî istiarede anlatılan kavram bütün manzumeye veya yazıya işlenmiştir
kalıb-ı kelâm : söz kalıbı; söz ve ifadelerin içine döküldüğü kalıp
kelâm : ifade, söz
lâakal : hiç değilse, en az
mahall-i suver : sûret ve fotoğrafların çekilip depolandığı yer
muâşaka : birbirine âşık olma
mübaşeret : temas etme, doğrudan meşgul olma
mükâleme : karşılıklı konuşma
müşabehet : benzeme, benzerlik
mütekellim : konuşan
savt : ses
şâyân : lâyık, yaraşır
şiddet-i ihtiyaç : ihtiyacın şiddetli olması
tasarrufat : dilediği gibi kullanma ve idare etme
telâhuk : birbirne katılma, eklenme
telâkkuh : aşılama, dölleme
temayülât : meyiller, eğilimler
tenevvür : nurlanma, aydınlanma
terekküp : birleşme, bir araya gelme
teşekkül : oluşma
teşerrüb : bir şeyin diğer şeye sirayet etmesi, emme, içine çekme
tevaggul : bir işe girme, bir şeyde derinleşme
tevehhüm : olmayan bir şeyi var sayma, var zannetme
tevellüd etme : doğma, meydana çıkma
üslûp : ifade, anlatım tarzı
yazma : kadınların başına örttüğü ince eşarp
Yükleniyor...