Eğer böyle sarhoşların sözlerinden hoşlanmıyorsan, suyun mühendisi olan hüdhüd-ü Süleyman’ın Sebe’den getirdiği nebe’ ve haberi dinle: Nasıl inzal-i Kur’ân ve ibdâ-ı semavat ve arz eden Zülcelâlin tavsifini etmiştir! Hüdhüd diyor: “Bir kavme rastgeldim. Zemin ve âsumandan mahfiyatı çıkaran Allah’a secde etmiyorlar...” Bak, evsaf-ı kemâliye içinde hüdhüdün hendesesine telvih eden, vasf-ı mezburu yalnız ihtiyar eyledi.

İşaret
Üslûptan muradım, kelâmın kalıbıdır ve suretidir. Başkalar başka diyorlar. Ve belâgatça faydası, kıssâtın tefârıkını ve perişan olan parçalarını iltiham ve bitiştirmektir. Tâ kaide-i “Bir şey sabit olursa levazımıyla sabittir” sırrıyla bir cüz’ü tahrik etmekle kıssâtın küllünü ihtizaza getirmektir. Güya mütekellim, üslûbun bir köşesini muhataba gösterse, muhatap kendi kendine velev bir derece karanlık olsa da tamamını görebilir.

Bak, nerede olursa olsun, “mübâreze” lâfzı, pencere gibi, meydan-ı harbi, içinde harp olarak sana gösterir. Evet, çok böyle kelimeler vardır. Hayalin sinematografisi denilse câizdir.

Tenbih
Üslûp merâtibi pek mütefâvittir. Bazan o kadar lâtif ve rakiktir ki, nesîm-i seherden daha âheste eser. Bazan o kadar gizli oluyor ki, bu zamanın harbinin diplomatlarının desâis-i harbiyelerinden daha mesturdur. Bir diplomatın kuvve-i şâmmesi lâzımdır, tâ istişmam edebilsin.

Ezcümle: Yâsin sûresinde 1 مَنْ يُحْىِ الْعِظَامَ وَهِىَ رَمِيمٌ şive-i ifadeden, Zemahşerî 2 مَنْ يَبْرُزُ اِلَى الْمَيْدَانِ üslûbunu istişmam etmiştir. Evet, insan isyanla Hâlıkın emrine karşı mânen müdafaa ve mübâreze eder.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” Yâsin Sûresi, 36:78.
2 : Var mı meydana çıkan!
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

evsaf-ı kemâliye : her türlü kusur ve noksandan arınmış mükemmel sıfatlar
fehim : anlayış, kavrayış
Hayaliyyun mezhebi : Hayalcilerin mezhebi; romantizim
hendese : plân ve geometri
hikmet : fayda, gaye, maksat; bilim
hissiyat : duygular, hisler
ibdâ-ı semavat ve arz eden : gökleri ve yeri eşsiz, benzersiz ve mükemmel yaratan
ihtiyar eyleme : seçme, tercih etme
ihtizaza getirme : harekete geçirme, titretme
iltiham : lehimleme, birbirine yapıştırma
imtizaç : birbiriyle karışıp kaynaşma
inzal-i Kur’ân (eden) : Kur’ân’ı indiren
istifrağ : kusma; içindekini dökme, boşaltma
kavim : topluluk
kelâm : ifade, söz
kelâm-ı belîğ : belâgatli söz; açık ve kusursuz ifade
kıssât : kıssalar, hikâyeler
mahfiyat : gizlilikler, saklı olan şeyler
mahiyet : asıl, esas yapı, bir şeyin iç yüzü
mizaç : huy, tabiat, yaratılış
muâteb olmama : azarlanmama, kınanmama
murad : istenen, dilenen
muvafık : lâyık, uygun
mümteziç : birleşik, karışık, birbirine geçmiş, mezc olmuş
nebe : haber
nedamet : pişmanlık
nefs : can, hayat
sâki : içecek servisi yapan, sunan kişi
tahayyül etmek : hayal etmek
tavsif etme : vasıflandırma, nitelendirme
tefârık : parçalar, kısımlar, bölümler
telvih : ince işaret
temeşşî etmek : gezinmek, yürümek
tevehhüm : sanma, zannetme
üslûp : ifade, anlatım tarzı
vasf-ı mezbur : söylenen vasıf, daha önce yazılan sıfat
zülâl : saf, berrak su
zülâl-i mânâ : mânânın saf, berrak suyu
Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah
zürefa : zarif kimseler, zarifler
âheste : yavaş, ağır
câiz : sakıncasız, doğru, yerinde
cüz’ : kısım, parça
desâis-i harbiye : harp hileleri
ezcümle : meselâ, örneğin
garaz : gaye, maksat, hedef
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
ihtizaza getirme : sarsma, titretme, harekete geçirme
istişmam : koklama, hissetme; ince meseleleri sezme, anlama
kaide : düstur, prensip
keyfiyat : nitelikler, durumlar, özellikler
kudret : güç, iktidar
kuvve-i şâmme : koku alma duyusu (sezme kabiliyeti)
kuyûdât : kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi
küll : bütün, genel
lâfz : söz, kelime
lâtif : ince, şirin, hoş
levazım : gerekli şeyler; bir bütünden ayrılmayan, bir işte beraber bulunması gereken şeyler
merâtib : mertebeler, dereceler
mestur : gizli
meydan-ı harb : harp meydanı, savaş alanı
muavenet etmek : yardım etmek
muhatab : dinleyen, kendisine hitap edilen
mübâreze : vuruşma için meydana çıkma, düello yapma
mütefâvit : birbirinden farklı, çeşitli
mütekellim : konuşan, söz söyleyen
nesîm-i seher : seher rüzgârı, tan yeli, tatlı sabah rüzgârı
rakik : ince, nazik
sabit : ispatlanmış, kesin bir delil ile doğruluğu kanıtlanmış olan
sinematograf : sinema makinesi
şive-i ifade : ifade, anlatım tarzı, üslûbu
tahrik etmek : harekete geçirmek
umumen : bütünüyle
velev : eğer, gerçi
Yükleniyor...