Beşinci Mesele

Kelâmın servet ve vüs’ati ise nasıl suret-i terkip, nefs-i maksadı gösterir. Öyle de müstetbeâtının telmihâtıyla ve esâlîbin işârâtıyla garazın levazım ve tevâbiini göstermek ve ihtizaza getirmektir. Zira telmih ve işaret ise, sakin olan hayâlâtı ihtizaza ve sâkit olan cevanibini söylettirmekle, kalblerin en uzak köşelerindeki istihsanı ve alkışlamayı tehyiç etmeye büyük bir esastır. Evet, telmih ve işaret ise, yolun etrafını temaşayla tenezzüh etmek içindir. Kast ve talep ve tasarruf için değildir. Demek, mütekellim onda mes’ul olmaz. Eğer istersen, bu beyitlerin içlerine gir. Bir derece seyre şayan noktalar vardır:

İşte çal olan atına binmiş, nazenin karşısında gençlenmek isteyen ihtiyar babanın sakalının içine bak, belâgatın çok anahtarlarını bulacaksın. Al, kapıları aç...

İşte
قَالَتْ كَبِرْتَ وَشِبْتَ قُلْتُ لَهَا - هٰذَا غُباَرُ وَقَايِعِ الدَّهْرِ
Yani, dedi: “İhtiyar oldun.” Dedim: “Değildir; belki mesâib-i dehrin gürültüsünden ayakları altından çıkıp sakalıma konmuş bir beyaz gubardır.”

Hem de,
وَلاَ يُرَوِّعْكِ اِيمَاضُ الْقَتِيرِ بِهِ - فَاِنَّ ذَاكَ اِبْتِسَامُ الَّرأْىِ وَاْلاَدَبِ
Yani, “Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zira nur-u mütecessim gibi dimağdan erimiş sakaldan mecrâ bulup kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.”

Hem de,
وَعَيْنُكَ قَدْ نَامَتْ بِلَيْلِ شَبِيبَةٍ - فَلَمْ تَنْتَبِهْ اِلاَّ بِصُبْحِ مَشِيبٍ
Yani, “Gece gibi gençlikte gözün nevm-i gaflette dalmış, ancak subh-misal olan sakalın beyazıyla uyanabildi.”

Hem de,
وَكَأَنمَّاَ لَطَمَ الصَّباَحُ جَبِينَهُ - فَاقْتَصَّ مِنْهُ وَخَاضَ فِى اَحْشَاۤئِهِ
Yani, “Ciriti istemek yolunda, sabah, atımın yüzüne yed-i beyzâsıyla bir tokat vurdu. Atım dahi kısasını almak için tayyar olan subha erişti, yere vurdu, içinde dört ayağıyla gezindi. Demek atım çal’dır.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân âyetleri
belâğat : düzgün, kusursuz şekilde hâlin ve makamın icabına göre söz söyleme
cevanib : cihetler, yönler, taraflar
çal at : çevik at
esâlîb : üslûplar, ifade biçimleri
garaz : gaye, maksat
gubar : toz
halt etme : karıştırma
hayâlât : hayaller
hüsn : güzellik
ihtizaz : sarsmak, titretmek, harekete geçirmek
intizam : düzen, âhenk
istihsan : beğenme, güzel bulma
işârât : işaretler
kast : bilerek ve isteyerek yapma, maksat
kelâm : ifade, söz
levazım : gerekli olan şeyler; bir bütünden asla ayrılmayan, bir işte beraber bulunması gerekli şeyler
makasıd : maksatlar, gayeler, hedefler
mazhar : ayna; yansıma ve görünme yeri
mes’ul : sorumlu
mesaib-i dehr : zamanın musibetleri, felâket ve güçlükleri
meşk : uzun uzun yazma, uzatma
muhtelit olma : karışma
mukarin : beraber bulunan, bir arada olan
müstetbeât : çağrışımlar; söze tabi olan mânâlar; telvih ve telmih yoluyla işaret edilen mânâlar gibi
mütedâhil : birbirine geçen, birbirine geçmiş, iç içe geçmiş olan
mütekellim : konuşan
müteselsil : zincirleme, birbirine bağlı
nazar-ı sathî : yüzeysel bakış
nazenin : ince, duyarlı, nazlı
nefs-i maksad : maksadın kendisi, aynısı
sâkit : suskun, susan
sermeşk : temrin yazısı; alıştırma için hazırlanmış yazı örneği
suret-i terkip : diziliş tarzı, şekli
şayan : lâyık, yaraşır
ta’zîm : büyük gösterme, büyütme
taklil : azaltma, azaltılma
talep : istek
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
tehvil : korkutma, korku ve dehşete düşürme
tehyiç etme : heyecanlandırma, heyecana getirme, çoşkunluk verme
telmih : bir ibarede geçmeyen bir kıssaya, fıkraya, atasözüne veya meşhur bir şiire, bir söze işaret etme
telmihât : telmihler
temaşa : seyretme, görme
tenasüp : uygunluk, uyumlu ve ahenkli olma
tenezzüh etmek : gezmek
tevabi : tâbi, bağlı olanlar, uyanlar
vüs’at : genişlik
cirit : ucu temrenli bir çeşit mızrak
çal (at) : çevik at, hareketli ve şahlanan at
dimağ : beyin
edeb : terbiye; edebiyat
eskal : ağır yükler, ağırlıklar
gabît sahrâsı : gabît çölü; Arap Yarımadasında, Benî Yerbû’ kabilesinin yaşadığı ve bugün Yemen sınırları içerisinde yer alan bir çölün adı
hüsün : güzellik
imtizâcât-ı kimyeviye : kimyasal bileşimler, kimyasal karışımlar
istiğnâ : ihtiyaç hissetmeme
iştiyak : arzu, istek
kısas : ödeşmek, hakkını almak
mâşuk : aşık olunan, sevgili
mecrâ : yol, akış yeri, su yolu
müstağnî : ihtiyaç hissetmeyen, muhtaç olmayan
müştak : arzulu, istekli
nazenin : ince, duyarlı, nazlı
nevm-i gaflet : gaflet uykusu
nur-u mütecessim : cisimleşmiş, maddî yapıya bürünmüş nur
subh : sabah vakti, tan yeri
subh-misal : sabahın aydınlığı gibi, sabaha benzer
sükûn : hareketsiz, sabit
sükût : sessiz, suskun
Tâcir-i Yemenî : Yemenli tüccar
tayyar : uçan
ticaret-i hafiye : gizli ticaret
yed-i beyzâ : beyaz, parlak el [Hz. Mûsâ’nın (a.s.) bir mu’cizesine telmih var; Hz. Mûsâ’nın eli mu’cize olarak nur saçardı]
Yükleniyor...