Altıncı Mesele


Kelâmın semeratı ise, tabakat-ı muhtelifede, suver-i muteaddidede teşekkül eden maânîdir. Şöyle:

Kimyaya âşinâ olanlara malûmdur. Bir maddeyi, meselâ altın gibi bir unsuru istihsal edildiği vakit, makine veya fabrikayla müteaddit borularla, muhtelif teressübâtıyla, mütenevvi teşekkülâtla, tabakât-ı mütefavitede geçer. En nihayet, ondan bir kısım tahassul eder. Kelâm denilen maâni-i mütefavitenin fotoğrafıyla alınmış muhtasar bir haritanın istiab ettiği gibi mefâhim-i mütefavitenin suret-i teşekkülü budur ki:

Tesirat-ı hariciyeden kalbin bir kısım ihtisasatı ihtizaza gelmekle müyülât tevellüt eder. Ondan hevaî mânâlar bir derece aklın nazarına ilişmekle aklı kendine müteveccih eder. Sonra o buhar halindeki mânâ bir kısmı tekâsüf etmekle, temâyülât ve tasavvurâtın bir kısmı müallâk kalıp, bir kısım dahi takattur ettiğinden, akıl ona rağbet gösterir. Sonra mâyi halindeki kısımdan bir kısım tasallüp ve tahassul ettiğinden, akıl onu kelâm içine alıyor. Sonra o mütesallibten bir resm-i mahsus ile temessül ve tecellî ettiğinden, akıl onun kametine göre, bir kelâm-ı mahsus ile onu gösterir.

Demek, müteşahhıs olanı, kelâmın suret-i mahsusası içine alıyor. Ve tasallub etmeyeni fehvanın eline verir. Ve tahassul etmeyeni işaret ve keyfiyet-i kelâma yükler. Ve takattur etmeyeni kelâmın müstetbeâtına havale eder. Ve tebahhur etmeyeni üslûbun ihtizazatına ve kelâmla refakat eden mütekellimin etvarıyla rapteder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahsen : daha güzel
âyât : âyetler, Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri
belâgat-ı Arabiye : Arap belâgati, Arap edebiyatı
delail-i î’câz : Kur'ân'ın mu'cizeliğini gösteren deliller (Kur'ân'ın mu'cizeliğini ispat eden Abdülkahir Cürcânî'nin belâgat ilmine dair eserine telmih vardır.)
esrar-ı belâğat : belâgat sırları (Kur'ân'ın belâgat sırlarını açan mu'cizeliğini ispat eden Abdülkahir Cürcânî'nin belâgat ilmine dair eserine telmih vardır)
ezcümle : bu cümleden; meselâ, örneğin
Felsefe-i Yunaniye : Yunan Fesfesi
feverana başlama : şiddetlenme, köpürüp taşma, çoşma
gavr-ı in’idam : yokluk çukuru
hâtime : sonuç, son bölüm
hilkat : yaratılış
ıtlak : isimlendirme, adlandırma
ihrak : yakma
iktida eden : uyan
istihsal : elde etme, meydana getirme
kavl ve amel : söz ve fiil, iş
kelâm : ifade, söz
keşşâf : keşfeden, açan (Kur'ân'ın belâgat sırlarının perdesini aralayan ve mu'cizeliğini ispat eden Zemahşerî'nin belâgat ilmine dair "Keşşâf" isimli eserine telmih vardır)
küre-i arz : yer küre, dünya
maânî : mânâlar, anlamlar
mahsul : ürün
mâkabl : önceki, öncesi
makale-i ûlâ : birinci makale
makamat : makamlar
meczup : cezbedilmiş, tutulmuş
miftah : anahtar, açan (Kur'ân'ın belâgat sırlarını açan mu'cizeliğini ispat eden Sekkâkî'nin belâgat ilmine dair eserine telmih vardır)
nazar etmek : bakmak
semerat : meyveler, neticeler
suver-i muteaddide : çeşitli şekiller, suretler
şayan : lâyık, yaraşır
şeriat-ı fıtriye : fıtrî şeriat, âdetullah; kâinatta düzen ve intizamı sağlayan, bütün varlıkların uymak zorunda olduğu kanunların tamamı
şüzûz etmemek : kural dışında, saf dışında kalmamak, istisna olmamak
taat : itaat, Allah’ın emirlerine uyma
tabakat-ı muhtelife : çeşitli tabakalar
teemmül : inceden inceye düşünme
teşekkül eden : oluşan
tûfan-ı gadir : hainlik tufanı
unsur : element, madde
zevc : çift, eş; burada dünyanın eşi olarak sema kastedilir
dâll bi’l-fehvâ : sözün veya ifadenin kavramı ile bir şeyi göstermesi, işaret etmesi
dâllün bi’l-işaret : işaret yoluyla gösteren
dâllün bil-ibare : bir metindeki ibare ve lâfız ile gösteren
etvar : tavırlar, hâl ve hareketler
fehva : mânâ, anlam, mefhum, kavram
hevaî : hava gibi hafif ve lâtif karakterde olan şeyler
heyet : (cümlenin, sözün) genel yapısı, iskeleti
hitabı teşyi etme : bir konuşma ve seslenişi iletme, yayma, duyurma
ihtisasat : hisler, duyular, algılar
ihtizaza gelmek : titremek, harekete geçmek
ihtizazât : sarsmalar, titretmeler
istiab : içine alma, kaplama
kamet : boy, endam
kelâm : ifade, söz
kelâm-ı mahsus : özel bir söz, ifade
keyfiyat : durumlar, özellikler
keyfiyet-i kelâm : ifadenin, sözün niteliği
maâni-i mütefavite : birbirinden farklı mânâlar
maksud : kast edilen şey, gaye
mâyi : sıvı
mazruf : bir zarf ve kalıbın içinde olanlar
medlûl : işaret edilen, gösterilen şey, mânâ
mefâhim-i mütefavite : birbirinden farklı anlayışlar
mefhum : bir sözden çıkarılan mânâ
mermuz : remz edilen; işaret ve remz ile anlatılan, şifreli
muharrik : harekete geçirici, tahrik edici
muhtasar : kısa, özet
müallâk kalma : boşlukta durma
müsemmâ : isimlendirilen, isim sahibi
müstetbeât : söze tabi olan mânâlar; telvih ve telmih yoluyla işaret edilen mânâlar gibi çağrışımlar
müşarünileyh : kendine işaret edilen, ismi evvelce söylenmiş olan, sözü edilen
mütekellim : konuşan
mütenevvi : çeşit çeşit
mütesallib : sertleşmiş, katılaşmış
müteşahhıs : gözle görünür hâle gelen, şahsı fark edilmiş olan, ayırt edilmiş olan
müteveccih etme : yöneltme
müyülât : meyiller, eğilimler
nazar : dikkat
nazm : diziliş, tertip ve düzen
rağbet : ilgi, istek
raptetmek : bağlamak, iliştirmek
refakat : arkadaşlık, beraberlik
resm-i mahsus : kendine has bir biçim
silsile : zincir, sıra, dizi
suret-i mahsusa : özel bir şekil, görüntü
suret-i teşekkül : meydana gelen şekil, görüntü
tabakât-ı mütefavite : farklı aşamalar, safhalar, tabakalar
tahassul etme : meydana gelme, ortaya çıkma, elde edilme
takattur etme : damlama, damla damla akma
tasallüp : sertleşme, kalıba girme
tasavvurât : tasarılar, tasavvurlar
tebahhur : buharlaşma
tecellî : yansıma, görünme
tekâsüf etmek : yoğunlaşmak
temâyülât : temayüller, eğilimler meyiller
temessül : görünme, belirme
teressübât : tortular, artıklar
tesirat-ı hariciye : dıştan gelen etkiler, dış tesirler
teşekkülât : oluşumlar
tevellüt : doğma, meydana gelme
üslûp : ifade, anlatım tarzı
Yükleniyor...