Sual: Nasıl?
Cevap: Maîşet için tarik-ı tabiî ve meşru ve zîhayat, san’attır, ziraattir, ticarettir. Gayr-ı tabiî ise, memuriyet ve her nev’iyle imarettir. Bence imâreti, ne nâm ile olursa olsun, medâr-ı maişet edenler bir nev’i cerrar ve aceze ve seeledir—fakat hilebaz kısmında... Bence memuriyete veya imarete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa, yalnız maişet ve menfaat için girse, bir nev’i çingenelik eder. HAŞİYE İşte, memuriyet filcümle ve askerlik bilcümle bizde olduğu için, servetimizi israf eline verip neslimizi etrafa saçıp zâyi ettik. Eğer öyle gitseydi, biz de elden giderdik. İşte onların asker olması, zarurete yakın bir maslahat-ı mürseledir. Hem de mecburuz. Mesâlih-i mürsele ise, İmam-ı Mâlik mezhebinde bir illet-i şer’iye olabilir.

Sual: Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur?
Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi... Zira, meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nev’i riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-ı müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslâmiyeden aktâr-ı âlemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip bini kazanan, zarar etmez.

Sual: Şeriatın bazı ahkâmı, meselâ valilerin vazifelerine taallûku var.
Cevap: Bundan sonra bizzarure hilâfeti temsil eden Meşîhat-ı İslâmiye ve Diyanet dairesi, hem âli, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzâre olacaktır. Şimdi hâkim, şahıs değil, efkâr-ı âmme olduğu için, onun nev’inden şahs-ı mânevî bir fetvâ emîni ister. İşte şu hâkimin fetvâ emînisi, Meşîhatta mezâhib-i erbaadan kırk elli ulemâ-i muhakkik bir meclis-i mebusân-ı ilmiye teşkiliyle şahs-ı mânevîleri, öteki şahs-ı mânevîye fetvâ emînlik edecektir. Yoksa, hâkim ve müfti bir cinsten olmazsa, birbirinin lisânını anlamazlar. Zira şahs-ı vâhid; şahs-ı mânevîyi kandıramaz ve tenvir edemez.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Ey memurlar, Eski Said’in kırk beş sene evvel söylediği bu sözünden gücenmeyiniz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm : hükümler, kurallar (bk. ḥ-k-m)
aktâr-ı âlem : dünyanın her köşesi (bk. a-l-m)
âli : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
Diyanet dairesi : dinî meselelerle ilgili çalışma ve sorumlulukları olan devlet dairesi
efkâr-ı âmme : halkın genel düşüncesi, kamuoyu (bk. f-k-r)
Ermeniler : (bk. bilgiler)
fetvâ emîni : Şeyhülislâmlıkta fetvâ işleriyle meşgul olan kişi; Şeyhülislâma sorulan şer’î meselelerin fetvâlarını hazırlamak, suallere cevap vermek ve şer’î mahkemelerden verilen bildirileri tetkik etmek görevleriyle yükümlü olan kişi
gayr-ı Müslim : Müslüman olmayan (bk. s-l-m)
hâkim : hüküm veren, yargıç (bk. ḥ-k-m)
hâkimiyet-i millet : milletin hâkimiyeti, egemenliği (bk. ḥ-k-m)
hilâfet : halifelik, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamı (bk. ḫ-l-f)
illet-i şer’iye : şeriata ait illet; İslâmiyete uygun gerçek neden, sebep (bk. ş-r-a)
İmam-ı Mâlik : (bk. bilgiler)
Jön Türkler : (bk. bilgiler)
kandırma : doyurma
lisân : dil
maslahat-ı mürsele/mesâlih-i mürsele : şeriatta hükmü açıkça belirtilmeyen bir konunun ehil olan âlimlerce maksat ve maslahata uygun şekilde çözülmesi, hükme bağlanması
meclis-i mebusân-ı ilmiye : âlimlerden meydana gelen ilim meclisi
memuriyet : memurluk
Meşîhat : Şeyhülislâmlık makamı (bk. bilgiler – Şeyhülislâm)
Meşîhat-ı İslâmiye : Şeyhülislâmlık makamı (bk. bilgiler – Şeyhülislâm)
Meşrutiyet : (bk. bilgiler)
mezâhib-i erbaa : dört mezhep; Hanefî, Şâfî, Mâlikî, Hanbelî mezhepleri
mezheb : yol, usül (bk. ẕ-h-b; bilgiler – Mâlikîlik)
millet-i İslâmiye : İslâm milleti, Müslümanlar (bk. s-l-m)
mukaddes : kutsal (bk. ḳ-d-s)
müftî : fetvâ veren
nevi : çeşit, tür
nezzâre : birbirini takip eden, birbirine bakan
reis : başkan
riyaset : başkanlık
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik (bk. a-n-y)
şahs-ı vâhid : tek şahıs, tek kişi (bk. v-ḥ-d)
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet (bk. ş-r-a)
şerik : ortak
taallûk : birşeyle ilgili ve alâkalı olma
temsil etme : bir kişinin veya bir topluluğun adına davranma (bk. m-s̱-l)
tenvir etme : aydınlatma, nurlandırma (bk. n-v-r)
teşkil : meydana gelme, ortaya çıkma
ulemâ-i muhakkik : meseleleri çok ince ayrıntılarına kadar inceleyerek hüküm veren âlimler (bk. a-l-m; ḥ-ḳ-ḳ)
zaruret : zorunluluk, gereklilik
zayi : kayıp, ziyan
Yükleniyor...