Sual: Niyeti hâlis olanlar azdır. Senin niyetin hâlis olsa muvaffak olacaksın. Niyetine bak.
Cevap: Lillâhilhamd ve lâ fahr...HAŞİYE İhlâs niyetini ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan nesep ve nesil ve tamah ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira, meşhur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalışayım. Ben ebu lâşey olduğumdan bir neslim de yoktur ki, istikbalini temin edeyim... Öyle bir cünunum var ki, Divan-ı Harp dehşet ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadı. Öyle bir cehaletim var ki, beni ümmî edip, dinar ve dirhemin nakşını okuyamıyorum.

Kaldı, ticaret-i uhrevî... Öyle bir ahd etmişim ki, re’sü’l-mâli de kaybetsem mesleğimden dönmeyeceğim. Şimdiden hasâret ediyorum, çok günaha düşüyorum.

Birşey kaldı, o da şöhret-i kâzibedir. İşte ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelmediğim çok vazifeyi bana yükletiyor.

Sual: Neden meşrutî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadar hüsn-ü zan ediyorsun?
Cevap: Mümkün olduğu derecede sû-i zan ettiğiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eğer öyleyse zaten iyi; yoksa, ta öyle olsunlar, yol gösteriyorum.

Sual: İttihad ve Terakki hakkında reyin nedir?
Cevap: Kıymetlerini takdirle beraber, siyasiyunlarındaki şiddete muterizim. HAŞİYE-1 Lâkin onların iktisadî ve maarifî olan—bâhusus şarkî vilâyetlerdeki—şubelerini bir derece istihsan ve tebrik ederim.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Şeyhin kerameti şeyhten rivayet; lâkin tahdis-i nimet dahi bir şükürdür.
HAŞİYE-1 : Adaletin tevziinde adalet olmazsa zulüm görünür. Bir hatır için bin hatır kırılmaz. Şiddet ayrı, hamiyet ayrıdır. Bir hod-pesend hakkı iltizam etse, çokları haksızlığa sevk eder, belki mecbur eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahd etme : söz verme, yemin etme
bâhusus : bilhassa, özellikle
hamiyet : din, aile, vatan, millet gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti
hasâret : zarar, kayıp
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hod-pesend : kendini beğenen
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma (bk. ḥ-s-n)
iktisadî : iktisatla ilgili; ekonomik
iltizam etme : gerekli görme ve sıkıca sarılma
istihsan : beğenme, güzel bulma (bk. ḥ-s-n)
maarifî : eğitim ve öğretim alanıyla ilgili (bk. a-r-f)
meşrutî : meşrutiyetle idare edilen (bk. bilgiler – Meşrutiyet)
muteriz : itiraz eden
re’sü’l-mâl : ana sermâye
re’y : görüş
sevk etme : gönderme, yöneltme
siyasiyunlar : siyasetçiler, politikacılar
sû-i zan : bir kişi aleyhinde kötü zan besleme
şarkî vilâyetleri : doğu illeri
şöhret-i kâzibe : yalancı şöhret
takdir : beğeniyi dile getiren ifade (bk. ḳ-d-r)
tevzi etme : dağıtma
ticaret-i uhrevîye : âhiret ile ilgili ticaret (bk. e-ḫ-r)
uhde : üzerine alma, yükümlülük
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence (bk. ẓ-l-m)
adem : hiçlik, yokluk
adem-i vücud : yokluk, var olmama (bk. v-c-d)
ahkâm-ı diniye : dinî hükümler, İslâmın emrettiği hükümler (bk. ḥ-k-m)
âlâ : üstün, kıymetli (bk. a-l-v)
âlî : yüce, yüksek (bk. a-l-v)
anâsır-ı garaz : hınç ve düşmanca niyeti meydana getiren unsurlar, kin sebepleri
bîçare : çaresiz
buğzetme : kin besleme, kötüleme
cehalet : cahillik
cünun : delilik
dinar : yaklaşık olarak altın liranın dörtte biri değerinde olan eski bir para
dirhem : eskiden kullanılan ve yaklaşık 3 gramlık ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
Divan-ı Harp : 31 Mart Hâdisesinden sonra kurulan Askerî Mahkeme (bk. bilgiler – Divan-ı Harb-i Örfî)
ebu Lâşey : çoluk-çocuk gibi hiçbirşeyi olmayan
ehl-i medaris : Osmanlı döneminde dinî ilimlerin tahsil edildiği yüksek eğitim kurumlarına mensup olanlar
galiben : çoğunlukla
hâkim : hükmeden, otoritesi altına alan (bk. ḥ-k-m)
hâlis : içten, katıksız, samimî (bk. ḫ-l-ṣ)
hamletme : yükleme
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hatar : tehlike
havf : korku
hürmet : saygı (bk. ḥ-r-m)
ihlâl etmek : bozmak, kuralları çiğnemek
ihlâs : içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme (bk. ḫ-l-ṣ)
iktidar : güç, idare, otorite (bk. ḳ-d-r)
intizam : düzen, tertip (bk. n-ẓ-m)
istikbal : gelecek
kabahat : suç, günah
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal (bk. k-r-m)
kudsiyet : kutsallık, her türlü kusur ve noksandan uzak oluş (bk. ḳ-d-s)
lâ fahr : övgü değil (övünme maksatlı değil)
Lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun ki (bk. ḥ-m-d)
mabeyninde : arasında
mahreç : özel bir meslek için uzman yetiştiren eğitim kurumu
maişet : geçim, ihtiyaç duyulan şeyler (bk. a-y-ş)
mazi : geçmiş zaman
medrese : Osmanlı döneminde dinî ilimlerin tahsil edildiği yüksek eğitim kurumu
mektep : okul; Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak fen ilimlerinin tahsil edildiği eğitim kurumları (bk. k-t-b)
merhamet : şefkat, acıma (bk. r-ḥ-m)
meyus : ümitsiz
millet-i İslâmiye : İslâm milleti, Müslümanlar (bk. s-l-m)
muhabbet : sevgi (bk. ḥ-b-b)
muktedir : gücü yeten (bk. ḳ-d-r)
muvaffak : başarılı
müstehak olma : hak etme, lâyık olma (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
nakş : işleme, şekil (bk. n-ḳ-ş)
neseb : soy, sop, nesil
nesil : soy, sop, zürriyet
neş’et eden : doğan, meydana gelen
nev’ : çeşit, tür
rivayet : duyulan şeylerin nakledilmesi
tabaka : derece, katman
tahdis-i nimet : İlâhi bir nimeti şükrederek anlatma (bk. ḥ-d-s; n-a-m)
tahvif : korkutma
tamah : açgözlülük, hırs
teâli etme : yücelme, yükselme (bk. a-l-v)
tebliğ etme : bildirme, ulaştırma (bk. b-l-ğ)
tefeyyüz : feyizlenme, mânevî ilimler elde etme (bk. f-y-ḍ)
telkin : fikir aşılama, öğüt verme
tenezzül etme : kendi seviyesini düşürme; alçak gönüllükte bulunma (bk. n-z-l)
ulemâ : âlimler (bk. a-l-m)
ümmî : okuma yazma bilmeyen
vücut : varlık, var olma (bk. v-c-d)
ziyade : fazla
Yükleniyor...