Birinci Kıyasın Hülâsası

Bak vücud-u insan tavırdan tavıra geçtikçe acib, muntazam inkılâbâtı geçiriyor. Nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan azm ve lahme, azm ve lahmeden halk-ı cedide intikal, gayet dakîk desatire tâbidir. Her bir tavrın öyle kavânin-i mahsusa, ve öyle nizâmât-ı muayyene, ve öyle harekât-ı muttaridesi vardır ki; cam gibi altında kasd, irade, ihtiyar, hikmetin cilvelerini gösterir. İşte vücud itibariyle böyle her sene libasını değiştiren o vücudun bekàsı, inhilâlin yerini dolduran bir terkibe muhtaçtır.

İşte o hüceyrâtın yıkılmasıyla tamir etmek zarureti, bir madde-i lâtife ister ki, âzânın hâcâtı nisbetinde Rezzâk-ı Hakikî bir kanun-u mahsus ile taksim ediyor. İşte o madde-i latîfenin etvarına bak! Göreceksin ki; o kâfile-i zerrat, küre-i havada, toprakta münteşir iken, bir hareket-i kasdiyeyi işmam eden bir keyfiyetle toplanıyorlar. Güya her bir zerre bir vazife ile muvazzaf, bir mekân-ı muayyeneye gitmek için memurdur gibi toplanır. Bir Sâik-i Muhtarın kanun-u mahsusuyla âlem-i mevâlide girer. Nizâmât-ı muayyene ile, hareket-i muttaride ile, desâtir-i mahsusa ile bedende dört matbahda pişirildikten sonra, dört inkılâb-ı acibeyi geçirdikten sonra, dört süzgeçten süzüldükten sonra aktâr-ı bedende intişar ederek, bütün muhtaç olan âzâların derece-i ihtiyaçlarına göre Rezzâk-ı Hakikînin inâyetiyle inkısam eder.

İşte o zerrattan her bir zerreye bir nazar-ı hikmetle baksan göreceksin ki; kör ittifak, kör tesadüf hiç ona karışamaz. Her biri hangi tavra girmiş ise, kavânin-i muayyenesiyle güya ihtiyaren amel ediyor. Hangi tabakaya sefer etmiş ise, öyle muntazam ayak atıyor ki, bilbedahe bir Sâik’in emriyle gidiyor. İşte böyle tavırdan tavıra, tabakadan tabakaya gitgide hedef-i maksadından ayrılmayarak, makam-ı lâyıkına girer oturur. İşte bu hâl gösteriyor ki; evvelen o zerreler muayyendiler, muvazzafdılar. O makamlar için namzettiler.

İşte şu neş’e-i ûlayı gören, neş’e-i uhraistib’ad ile istinkâr etmemek gerektir. Mesalâ, bir taburun askerleri istirahat izniyle dağılıp boru ile çağrılsa birden tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir taburu teşkil etmekten çok çok esheldir. Bir vücudda imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peyda eden zerrât, sûr-u İsrâfil ile Hâlıkı’nın emrine lebbeykzen olmaları aklen birinci îcaddan daha sehil, daha mümkündür. Hem nüveler hükmünde olan eczâ-i asliye, ikinci neş’e için bir esâs-ı kâfidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aktâr-ı beden : bedenin her tarafı
âlem-i mevâlid : bitkiler ve hayvanlar âlemi
amel etmek : davranmak
âzâ : uzuvlar, organlar
bilbedahe : açıkça, apaçık bir şekilde
derece-i ihtiyaç : ihtiyaç derecesi
desâtir-i mahsusa : özel düsturlar, kanunlar
eczâ-i asliye : asıl parçalar, bölümler
esâs-ı kâfi : yeterli esas, yeterli temel taşı
eshel : daha kolay
Hâlık : herşeyin yaratıcısı olan Allah
hareket-i kasdiye : belli bir amaçla bilerek, plânlı yapılan hareket
hareket-i muttaride : sürekli ve düzenli hareket
hedef-i maksad : asıl gaye, kastedilen hedef
îcad : var etme, yaratma
ihtiyaren : bizzat isteyerek, irade ederek
imtizaç : birbiriyle karışma, kaynaşma
inâyet : yardım, ihsan; nizam, düzen
inkılâb-ı acibe : acayip, hayret verici köklü değişim, dönüşüm
inkısam etme : bölüşülme, paylaşılma
intişar etme : yayılma
istib’ad : akıldan uzak görme
istinkâr etmemek : inkâra yeltenmemek, reddetmeye kalkışmamak
istirahat : mola, dinlenme, rahatlama
işmam etmek : hissettirmek
ittifak : birleşme, el ele verme
kanun-u mahsus : özel kanun
kavânin-i muayyene : belirli kanunlar
keyfiyet : durum, nitelik, özellik
lebbeykzen olma : “buyur, emrindeyim, emrine uydum” diyen olma
makam : konum, yer
makam-ı lâyık : lâyık makam, uygun yer
matbah : mutfak
mekân-ı muayyene : belirli mekân, yer
memur : görevli
muayyen : belirli, belirlenmiş
muntazam : düzenli
muvazzaf : vazifeli, görevli
münasebet peyda etmek : ilgi, alâka meydana getirmek
münteşir : her tarafa yayılmış, yaygın
namzet : aday
nazar-ı hikmet : hikmetli bakış; varlıklardaki anlam, gaye, fayda, san’at ve ince sırları araştıran bakış açısı
neş’e : yaratılış
neş’e-i uhra : son kez yaratılıp diriltilme (âhirette)
neş’e-i ûla : ilk yaratılış, ilk diriltilme (dünyada)
nizâmât-ı muayyene : belirli düzenler, sistemler
nüve : çekirdek
Rezzâk-ı Hakikî : gerçek rızık verici olan Allah
Sâik : sonsuz irade ve meşietiyle dilediği şeye dilediği sebepleri sevk eden Allah
Sâik-i Muhtar : en güzel, en ideal olanı seçerek sevkeden, Allah
sehil : kolay
Sûr-u İsrafil : Allah’ın emri ile Hz. İsrafil’in ilkini kıyametin kopacağı ve ikincisini âhirette son dirilişin olacağı zaman üfleyeceği boru
tabaka : derece
tabur : dört bölükten meydana gelen askerî birlik
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
ünsiyet (peyda etmek) : alışkanlık, aşinalık meydana getirmek
vücud : beden
zerrât : zerreler
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
Yükleniyor...