İkinci Makam
Fâil muktedirdir. Kudrette noksan yoktur. Âzam ve asgar ona nisbeten birdirler. Evet bir Kadîr ki; âlem bütün güneşleri, yıldızları, avâlimi, zerratı, cevahiri gayr-ı mütenahî lisânlar ile azametine, kudretine şehâdet eder. Hiçbir vehim ve vesvesenin hakkı var mıdır ki, haşr-i cismanîyi o kudretten istib’âd etsin?

Şurada yalnız deriz: En çok ve en büyük şey, en basit ve en küçük şeye nispeten kudrete daha ağır gelemez.

1 مَاخَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّكَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

İşte şu sırrı Sünûhat’ta yazmıştım. Makamın münasebetiyle naklediyorum: İşte Kudret zâtiyedir. Acz tahallûl edemez. Melekûtiyete taallûk eder. Mevâni tedahül edemez. Nisbeti kanunîdir. Cüzkülle müsâvî, cüz’î küllî hükmüne geçer.

Birinci Nokta: Kudret-i Ezeliye, Zât-ı Akdesin lâzıme-i zâruriye-i nâşie-i zâtiyedir. Öyle ise zıddı olan “acz”, onun melzumu olan zâta bilbedahe ârız olamaz. Madem acz zâta ârız olamaz, tahallül edemez. Madem tahallül edemez, bilbedahe kudrette merâtip olamaz. Zira meratibin vücudu ezdâdın tedâhülüyledir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : âcizlik, güçsüzlük
ârız olma : birşeyin aslından olmayıp sonradan ortaya çıkma, ona sonradan ilişme
asgar : en küçük
avâlim : âlemler
âzam : en büyük
azamet : büyüklük, yücelik
bilbedahe : açıkça, apaçık bir şekilde
cevahir : cevherler, değerli şeyler
cüz : bölüm, parça; tümü oluşturan bölümlerden her biri
cüz’î : ferd, birey, tikel
ezdâd : zıtlar
fail : işi yapan, özne
gayr-ı mütenahî : sınırsız, sonsuz
haşr-i cismanî : âhirette bedenle birlikte diriliş
hükmüne geçmek : yerine geçmek, değerinde olmak
istib’âd : akıldan uzak görme, inkâr
Kadîr : herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kanunî : kanuna ait, kanunlarla bağlantılı
kudret : güç ve iktidar
Kudret-i Ezeliye : başlangıcı olmayan, ezelden beri var olan Allah’ın güç ve iktidarı
küll : tüm; bölümlere ayrılmamış olan bütün
küllî : belli bir sınıf veya türün bütün bireylerini içine alan, tümel
lâzıme-i zâruriye-i nâşie-i zâtiye : bizzat kendi zâtında var olan ve zâtından başka hiçbirşeyden kaynaklanmamış olan, bizzat kendisinde zorunlu olarak bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ “Sıcaklık, ateşin bizzat kendisinden kaynaklanan ayrılmaz zorunlu bir özelliğidir.” denilebilir.
lisân : dil
melekûtiyet : herşeyin iç yüzü, aslı, esası; sebeplerin müdahalesinin olmadığı Cenâb-ı Hakka bakan yönü
melzum : birbirinden aslâ ayrılmayan iki şeyden birisi; meselâ “sıcaklık” lâzımdır “ateş” onun melzumudur
merâtip : mertebeler, dereceler, katmanlar
mevâni : engeller, mâniler
muktedir : kudretli; işlere güç yetiren ve onları sonuçlandıran
nisbeten : kıyasla, oranla
nispet : bağlantı, münasebet
Sünûhat : “kalbe doğan mânâlar” anlamında Üstad Bediüzzaman’ın bir eseri
şehâdet : tanıklık, şahitlik
taallûk etmek : ilişmek, ait olmak
tahallül : araya girme, sızma, müdahale etme, nüfuz etme
tedahül etme : içine girme, nüfuz etme
tedâhül : müdahale, içine girme, dahil olma
vehim : kuruntu, varsayım
vesvese : şüphe, tereddüt
vücud : varlık
Zât-ı Akdes : bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Zât, Allah
zâtiye : birşeyin bizzat kendi zatında zorunlu olarak bulunan; zatın ayrılmaz zorunlu özelliği; meselâ tam olmasa da “Sıcaklık ateşin zâtî özelliğidir.” diyebiliriz. Çünkü tam zâtîlik Cenâb-ı Hakkın sıfatlarında vardır.
zerrat : zerreler, maddenin en küçük parçaları
Yükleniyor...