Kur’ân-ı Hakîmin tilmizleri ise, bunlara mukabele edip derler ki: “Ey dalâlete dalmış gafiller! Dünyadan mevti, insandan acz ve fakrı kaldırmak çaresi varsa, dinden ve dinin şeairlerinden istiğna edebilirsiniz. Yoksa susunuz! Zira, ölüm, acz, zeval, fakr, sefer gibi âyât-ı tekviniye, yüksek sadalarıyla, dinin lüzumuna ve şeairin iltizamına davet ediyorlar.

فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا 1
وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ 2

âyetlerini kıraat ediyorlar. Ve beşerin başında dört-beş cihette, her biri birer melek-i ra’d gibi naralarıyla beşeri ikaz edip Kur’ân’a davet ederlerken, sizin vesveseleriniz bunlara nisbeten sivrisinek sadâsı gibi kalır.”

Evet, hakikat-bîn göz sahibi böyle mukabele eder. Der ki: “Arkama bakıyorum, görüyorum ki, ecel arslanı arkamda duruyor. Daima beni tehdit ediyor. Eğer iman kulağıyla Kur’ân sadasını dinlesem, o arslan güzel bir ata, o firak ise buraka dönerler. Beni rahmet-i Rahmân’a vusule ve Seyyid-i Kerîmimin huzuruna îsâle vasıta olurlar. Yoksa, yırtıcı birer canavar ve beni bütün sevdiklerimden ebedî firakla tefrik edici birer esed hükmünde kalırlar.

Sonra önüme bakıyorum, görüyorum ki: Gece-gündüz dönmesinden, fena ve zevalin âlâtı sallanıyor.

Hem o fusul ve usurun emvacından firaklar ve helâketten zevaller temevvüc ediyor. Şu âletler, beni ve hem bütün sevdiklerimi mahvetmek için dikilmiş bir darağacı görünüyor. Eğer sem-i îkan ile irşad-ı Kur’ânîyi dinlesem, o müthiş âletler, salıncak ve merakibe ve seyir ve tenezzühe dönerler ki, dünya denizinde, zaman seylinde, hayal ve akl-ı beşer onlara biner. Cenâb-ı Kadîr-i Zülcelâlin tecelliyat-ı şuunat-ı san’atını müşahede ederler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.” Lokman Sûresi, 31:33.
2 : “Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin.” A’râf Sûresi, 7:204.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acayip, tuhaf
acz : âcizlik, güçsüzlük
âdât : âdetler, alışkanlıklar
âlât : âletler, organlar
âyât-ı tekviniye : yaratılışa ait âyetler, deliller
beşer : insan, insanlık
burak : Cennete mahsus bir binek
cihet : taraf, yön
dalâlet : doğru yoldan ayrılmışlık, sapkınlık
desise : hile, aldatma
ebedî : sonu olmayan sonsuz
ecnebî : yabancı
emvâc : dalgalar
esed : aslan
fakr : fakirlik, muhtaçlık
fena : geçicilik, ölümlülük
firak : ayrılık
fusul : mevsimler
gafil : akıbetinden ve sorumluluklarından habersiz
hakikat-bîn : hakikatı gören
helâket : mahvolma, yok oluş
ihtirasat : aşırı hırs ve rağbet uyandırma, hırsa yöneltme, kışkırtma
iltizam : gerekli görme, sarılma
îsâl : ulaştırma, kavuşturma
istiğna etmek : ihtiyaç hissetmemek, yüz çevirip bakmamak
iş’ar : şuurlandırma, bilinçlendirme
kıraat etmek : okumak
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
melek-i ra’d : gök gürültüsü için görevli melek
mevt : ölüm
mukabele etmek : karşılık vermek
nara : haykırma, haykırış
nisbeten : göre, oranla
nur-u İslâm : İslâmın nuru, aydınlığı
rahmet-i Rahmân : Rahmân’ın rahmeti; rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah’ın rahmeti
sadâ : ses
Seyyid-i Kerîm : bütün varlıkların sahibi ve onlara sınırsız ikram ve cömertlikte bulunan Allah
şeâir : semboller, İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler
şuur : bilinç, anlayış
tefer’unluk : firavunlaşma, kendisini Firavun gibi ilâh seviyesinde görme
tefrik : birbirinden ayırma
temevvüc etme : dalgalanma
terk-i şeair-i İslâmiye : İslâma sembol olan iş ve ibadetleri terk etme
tilmiz : talebe, öğrenci
usur : asırlar, çağlar
vesvese : kuruntu, şüphe
vusul : kavuşma, erişme
zeval : geçip gitme, sona erme
zira : çünkü
Yükleniyor...