Hem halime bakıyorum, görüyorum ki: Ben misafirim; uzun bir sefere sevk ediliyorum. Yolum kabir, berzah ve haşir üstünden geçip ebedü’l-âbâda kadar gider. O karanlık yolda, zâd ile ziya ister. Hâlbuki, Kur’ân haricinde hiçbir akıl ve hikmet ve hiçbir ilim ve felsefe, o yolun zulümatını izale edecek bir nur ve o uzun sefere zâd olacak bir rızk vermiyor. Ancak onu ışıklandıracak yalnız şems i Kur’ân’dan iktibas edilen ziyadır. Ve o sefere zâd olacak yalnız hazine-i Rahmân’dır. Ve delâlet-i Kur’ân ile ahzedilen gıdadır.

Ey gafil ve sarhoş! Eğer bu mecburî seferden beni halâs edecek bir çare bulmuşsan, söyle. Fakat bulduğun çare kàtiüttariklik olmasın. Çünkü inkâr ve dalâlet, ancak kabrin ağzında zulümat-ı adem-âbâdda sukutu kabul demek olduğundan, şu kàtiüttariklik çok defa uzun seferden daha müthiş ve daha korkunçtur. Madem çaresi yok, öyleyse sus! Ta Kur’ân-ı Hakim dediğini desin...

Acaba, bu beş müthiş azap kapılarını Kur’ân-ı Hakîmin beş saadet kapısına tahvilinden neş’et eden lezzet ve saadet-i mâneviyeye mukabil gelecek, dünyada bir lezzet ve saadet var mıdır? Meselâ, firak-ı ebediye kapısının visal-i hakikiye kapısına inkılâbı, her lezzetin fevkindedir.

İşte kitab-ı âlemin bu âyât-ı hamsesinin her biri, her bir beşerin başında bu hakikatleri okuyor.

فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ 1

İşte bu beş hatibin yüksek ikazlarını dinleyen, nasıl sana tâbi olacaktır ve sözüne uyacaktır?

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah ile (yani Allah’ın azâbını unutturup sadece affına güvendirerek) sizi aldatmasın (isyana sürüklemesin.)” Lokman Sûresi, 31:33.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’dâ : düşmanlar
acz : âcizlik, güçsüzlük
ahzedilmek : alınmak
âyât-ı hamse : beş âyet
berzah : öldükten sonra ruhların gittiği, dünya ile âhiret arasındaki âlem
beşer : insan
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
delâlet-i Kur’ân : Kur’ân’ın göstermesi
ebedü’l-âbâd : sonsuzlukların sonsuzluğu, âhiret hayatı
emn ü emân : emniyet ve güven
eşya : şeyler, varlıklar
fevkinde : üstünde
firak-ı ebediye : sonsuz ayrılık
gafil : sonunu düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz olan
hâdim : hizmet eden
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek
halâs etmek : kurtarmak
haşir : insanın öldükten sonra âhirette diriltilerek tekrar Allah’ın huzurunda toplanması
hazine-i Rahmân : rahmet ve merhamet tecellîsi bütün varlıkları kaplamış olan Allah’ın hazinesi
hikmet : ilim, bilgi
iktibas edilmek : alıntı yapılmak, almak
inkılâb etmek : dönüşmek
istinad : dayanma, güvenme
izale etmek : ortadan kaldırmak, yok etmek
kàtiüttariklik : yol kesicilik, eşkıyalık, çetelik
kitab-ı âlem : kâinat kitabı
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
kün feyekûn (emri) : “Ol!” der oluverir; Allah’ın birşeye “Ol” deyince onu hemen olduruveren emri
mâlik : sahip
mukàbil gelmek : karşılık gelmek
musahhar : emre hazır, emre boyun eğen
neş’et etmek : meydana gelmek, doğmak
perva etmek : korkmak, çekinmek
saadet : mutluluk
saadet-i mâneviye : mânevî mutluluk, huzur
sukut : düşme
Sultan-ı Cihan : kâinatın Sultanı olan Allah
şems-i Kur’ân : Kur’ân güneşi
tahvil : dönüştürme
temin etmek : sağlamak
tezkere : bilet, izin vs. belgesi
visal-i hakikiye : gerçek kavuşma, buluşma
zâd : azık, gıda, yiyecek
ziya : ışık, parlaklık
zulümat : karanlıklar
zulümat-ı adem-âbâd : yokluklarla dolu karanlıklar
Yükleniyor...