İşte, o iki halis tilmizin himmetlerinin birbirinden ne derece mütefavit ve mugayir olduğu bununla anlaşılır.

Evet, Kur’ân’ın tilmizi, en büyük şeyleri, arş ve şems gibi mevcutları birer memur, birer mahlûk, musahhar birer âciz tanır. Ruhunda, bütün ehl-i semâvât ve arz salihlerine karşı öyle bir alâka-i şedide-i uhuvvetkârane hisseder ki, ehl-i beytine dua ettiği gibi, an samimi’l-kalb onlara da dua edip, saadetleriyle mes’ut olduğunu gösterir.

Bu iki tilmizin mürüvvetlerinin derece-i farkına bak ki: Senin tilmizin, nefsi için kardeşinden kaçar. Kur’ân’ın tilmizi ise, bütün ibadı, belki bütün mahlûkatı kendine kardeş görür.

Kur’ân-ı Kerimin, tilmizlerine verdiği ulviyet ve kıymet bununla anlaşılır ki: Bu küçük insan, küçük bir mikroba mağlûp ve ednâ bir kerb ile yere düştüğü ve o kadar zayıf olduğu halde; Kur’ân-ı Kerimin feyiz ve irşadıyla o derece yükseklenir ve o derece letâifi inbisat eder ki, dünya mevcudatını ve zerrat-ı kâinatı tesbih tanesi edip, Mâbudunu o adetle zikreder. Hatta bir kısımları bunları da az görüp, Mâbud-u Zülcelâlin liyakatini göstermek için gayr-ı mütenâhi adetle, gayr-ı mütenâhi tesbihle Mâbud-u Zülcemâli zikrediyorlar. Dünya zerratının virdlerine kâfi bir tesbih olmadığını ve nakıs olduğunu gören ve Cenneti zikirlerine gaye tanımayan ulüvv-ü himmet sahibi o tilmizler, kendi nefislerini en ednâ bir mahlûk-u İlâhîden efdal görmediklerini gösteren bir hâlle, nihayet derecede tevazu ve mahviyet gösteriyorlar. O şecere-i tuba-i Kur’âniyenin had ve hesaba gelmez münevver meyvelerinden Kutb-u Geylânî, Rüfaî, Şâzelî gibi zâkirleri dinle. Nasıl, tesbih tanelerine bedel zerrat-ı kâinatın silsilelerini ellerinde tutmuşlar, öylece Mabudun zikrini çekiyorlar!

Ey Avrupanın ruh-u habisi! Felâket-i mâneviye-i beşeriyenin sebebi olan desatirinden bazılarını sabıkan zikrettik. Şimdi, beşerin saadet-i mâneviyesine menşe olan desatir-i Kur’âniyenin yalnız bir-ikisine işaret edeceğiz:
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
alâka-i şedide-i uhuvvetkârane : kardeşlik gibi çok sağlam ve güçlü ilgi, alâka
an-samimi’l-kalb : kalbin derinliklerinden gelen hislerle
arş : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
batın : mide, karın
Cennet-i ebediye : sonsuz Cennet hayatı
cihetinde : yönünde
derece-i fark : birbirinden farklı olma derecesi, seviyesi
dünya-yı zaile : gelip geçici ve yokluğa mahkûm olan dünya
ehl-i beyt : kendi aile fertleri
ehl-i semâvât ve arz : göklerde ve yerde bulunan varlıklar; melekler gibi ruhanî varlıklar ve dünya üzerinde yaşayanlar
elem : acı, keder, sıkıntı
elhasıl : kısaca, özetle
fâni : gelip geçici, ölümlü
fazilet : güzel ahlâk, mânevî değer, erdem
gaye-i himmet : gayret ve çabanın gayesi
gaye-i ibadet : ibadetin gayesi
hakikî : asıl, gerçek
hâlis : içten, samimî
hevesat : gelip geçici, nefsin hoşuna giden istek ve arzular
himmet : ciddî gayret
hodendiş : yalnız kendini düşünen, kendisi için endişe eden
hubb-u cah : şöhret hırsı, makam mevki sevgisi
iddihar etmek : biriktirmek, depolamak
istinad etmek : dayanmak
kavî : güçlü, kuvvetli
kavim : aralarında gelenek, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı olan insan topluluğu
kudret : güç ve iktidar
liveçhillah : Allah için
mahlûk : Allah tarafından yaratılmış varlık
Mâlik-i Kerîm : herşeyin sahibi olan, bol bol ihsan ve ikram eden Allah
menafi’ : menfaatlar, faydalar
menfaat : çıkar, fayda, yarar
menfaat-i millet : kişinin mensup olduğu milletin menfaati, yarar ve çıkarı
menfaat-i nefs : kişinin kendi menfaati, yarar ve çıkarı
menfaat-i şahsiye : kişisel çıkar
menfaatperest : sadece kendi menfaat ve çıkarını düşünen
mes’ut : mutlu
mevcut : varlık
milliyetperverlik : milliyetçilik, kendi milletine düşkün olma
mugayir : aykırı, birbirinden farklı
muhabbet etmek : sevgi beslemek, sevmek
musahhar : emre uyan, boyun eğen
mürüvvet : insanlık, insanlığa uygun özellikler taşıma
müstağni : zengin, tok gönüllü
mütefavit : çeşitli, farklı
namıyla : adıyla
nefis : insanı daima kötülüğe, haram olan zevk ve isteklere sevk eden duygu
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
rıza-yı İlâhî : Allah’ın rızası
rikkat-i cinsiye : kendi cinsinden olana karşı duyulan acıma hissi
saadet : mutluluk
salih : Allah’ın rızasına uygun hareket eden
Seyyid : bütün varlıkların hakikî efendisi ve sahibi olan Allah
şems : güneş
tecerrüd etme : soyutlanma, sıyrılma
teskin etme : yatıştırma, sakinleştirme, dindirme
tilmiz : talebe, öğrenci
adet : sayı
alîm : herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan, sonsuz ilim sahibi
beşer : insanlık
desatir : prensipler, kurallar, temel yasalar
desatir-i Kur’âniye : Kur’ân’a ait kanun ve kurallar
ednâ : basit, küçük
efdal : faziletli, üstün
felâket-i mâneviye-i beşeriye : insanın başına gelen mânevî felâket, musibet
feyiz : bilgi, ilim
gayr-ı mütenâhi : sınırsız, sonsuz
had ve hesaba gelmez : sayılmayacak kadar çok, sayısız ve sınırsız
hitaben : hitap ederek, seslenerek
hüdâ-yı Kur’ânî : Kur’ân’ın insanlara sunduğu hidayet yolu, doğru yol
ibad : kullar
inbisat etme : gelişme
irşad : doğru yolu gösterme, uyarma
kadîr : herşeye gücü yeten, herşeyi yapıp sonuçlandıran, sonsuz iktidar ve kudret sahibi
kâfi : yeterli
kerb : keder, üzüntü, tasa
Kutb-u Geylânî :
letâif : lâtifeler; ruhun pencereleri hükmünde olan duyular, duygular ve saireler
liyakat : lâyık olma
Mâbud : bütün varlıkların kendisine ibadet ettiği Allah
Mâbûd-u Zülcelâl : sonsuz haşmet ve heybet sahibi olan, herşeyin kendisine ibadet ettiği Allah
Mâbud-u Zülcemâl : herşeyin kendisine ibadet ettiği sonsuz güzellik sahibi Allah
mahlûkat : Allah tarafından yaratılan varlıklar, yaratıklar
mahlûk-u İlâhî : Allah tarafından yaratılan varlık
mahviyet : tevazu, alçak gönüllülük
Mâlik-i Kerîm : herşeyin sahibi olan, pek bol ihsan ve ikram eden Allah
menşe : esas, kaynak, kök
mevcudat : varlıklar
münevver : aydın, nurlu
nâkıs : eksik, noksan
nefis : bir kimsenin kendisi
nefsi : kendisi
nihayet derecede : sonsuz seviyede
Rahîm : çok merhametli; rahmetinin çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
ruh-u habis : isyan ve inkârla bozulmuş kötü ruh
Rüfaî :
saadet-i mâneviye : mânevî mutluluk
sabıkan : daha önceden
silsile : zincir
Şâzelî :
şecere-i tuba-i Kur’âniye : Cennetteki tuba ağacına benzeyen Kur’ân
tesbih : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
tevazu : alçak gönüllülük
tilmiz : talebe, öğrenci
ulüvv-ü himmet : yüksek bir gayret ve sahiplenme özelliği
ulviyet : yücelik, yükseklik
vird : devamlı yapılan zikir
vücud : beden, varlık
zâkir : zikreden, Allah’ı lâyık ifadelerle devamlı anan
zerrat : zerreler, atomlar
zerrat-ı kâinat : kâinatı meydana getiren atomlar
zikir/zikir çekme : Allah’ı şânına lâyık ifadelerle anma
Yükleniyor...