On Dördüncü Ders

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ - لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَوَاتِوَاْلاَرْضِ
1
فَسُبْحَانَ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ 2
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَناَ خَزٰآئِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ 3
مَامِنْ دَابَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَۤا اِنَّ رَبِّى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ 4

Tevhid-i hakikinin hâlis güneşinden on dört lem’adır, yani, on dört lâmbadır.

BİRİNCİ LEM’A

Ey gafil esbabperest insan! Esbab bir perdedir. Çünkü izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören, kudret-i Samedaniyedir. Çünkü tevhid ve celâl öyle ister.

Sultan-ı Ezelînin memurları, saltanat-ı rububiyetinin icraatçıları değildirler, belki dellâlları ve nâzırlarıdırlar. Çünkü, memurlar ve vesaitler, izzet-i kudretini ve haşmet-i rububiyetini izhar içindirler. Yoksa, sultan-ı insanî gibi acz ve ihtiyacı için, memurlarını saltanatına şerik etmiş değildir. Esbab, haksız şekvâlar Âdil-i Mutlaka tevcih edilmemek için vaz edilmiştir.

Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedar-ı dest-i kudret olsun aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab-ı dâmenkeş, ellerini çeksin tesir-i hakikîden.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir.” Zümer Sûresi, 39:62-63.
2 : “Şânı ne yücedir Onun ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir.” Yâsin Sûresi, 36:83.
3 : “Hiçbirşey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz.” Hicr Sûresi, 15:21.
4 : “Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir.” Hûd Sûresi, 11:56.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : âcizlik, zayıflık
azamet : büyüklük, yücelik
celâl : büyüklük, azamet, haşmet
dellâl : duyurucu, ilân edici
esbab : sebepler
esbabperest : sebeplere taparcasına değer veren
gafil : gerçeklerden ve sorumluluklarından habersiz
hâlis : katıksız, saf
Âdil-i Mutlak : sınırsız adâlet sahibi Allah
âzâ : uzuvlar, organlar
azamet : büyüklük, yücelik
câmi : kapsayıcı
celâl : haşmet, görkem
cihazat-ı hayvaniye : canlılarda bulunan organlar
cihaz-ı basit : basit bir organ ve cihaz
cild-i mahsus : özel cilt, deri
cism-i has : özel cisim, özel bünye, beden
ekl etmek : yemek
ekserî : bir çok
envâ-ı âlem : kâinataki nev’iler, türler; kâinatta bulunan çeşitli varlıklar
esbab : sebepler
esbab-ı dâmenkeş : bir işten elini eteğini çeken sebepler; bir işte doğrudan müdahelesi olmayan, işe karışmayan sebepler
et’ime : yiyecekler
gayet : son derece
güya : sanki
Hâlık-ı Külli Şey : herşeyi yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
has : özel, sadece birşeye ait
hatem : mühür, damga
hayvanî : hayvansal
izzet : değer, itibar, yücelik
kabza-i tasarrufunda tutmak : emri altında tutmak; dilediğini dilediği şekilde yapabilecek kudret ve iktidarının altında tutmak
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kalem-i kudret : Allah’ın sonsuz kudretini gösteren ve kâinat kitabını varlık ve olaylarıyla satır satır yazan kalem
katre : damla
lem’a : parıltı
mahlûk : Allah tarafından yaratılan varlık
mahsus : has, özel
masnu : san’atlı bir şekilde yaratılan, san’at eseri
mecmuu kâinat : kâinatın tamamı, hepsi
memur : görevli
menşur : yazılı olarak yayılan, neşredilen
misâl-i musağğar : küçültülmüş nümune, örnek
mizan : ölçü
muhtelif : çeşitli
nazarında : gözünde
nebatî : bitkisel
nümune : örnek, misâl
perdedar-ı dest-i kudret : Allah’ın kudret elini perdeleyip gizleyen perde görevlisi
saltanat : egemenlik, hâkimiyet
Sâni’ : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Külli Şey : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan, herşeyi san’atlı bir şekilde yapan Allah
semere : meyve
sikke : (madenî para gibi, eşya üzerine vurulan) damga
şecere-i âlem : kâinat ağacı; bir ağacı andıran âlem
şekvâ : şikâyet
şerik : ortak
tesir-i hakikî : gerçek tesir; gerçek mânâda var veya yok edici tesir, etken
tevcih etmek : yöneltmek
tevhid : birleme; herşeyi bir olan Allah’a verme ve sadece Ona ait kılma
turra-i garrâ : parlak mühür
vaz edilmek : konulmak, yerleştirilmek
zîhayat : canlı, hayat sahibi
haşmet-i rububiyet : Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının haşmeti, ihtişamı
icraatçı : bir uygulamayı doğrudan kendi iradesiyle yapan
izhar : gösterme, ortaya çıkarma
izzet : değer, itibar, yücelik
izzet-i kudret : kudretin izzet ve şerefi
kudret-i Samedaniye : Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah’ın sonsuz kudreti
lem’a : parıltı
memur : görevli
nâzır : bakan, gözetici
saltanat-ı rububiyet : rububiyetin saltanatı, otoritesi; Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
Sultan-ı Ezelî : hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Sultan, Allah
sultan-ı insanî : insanlar içinde var olan sultan
tevhid : birleme; herşeyi bir olan Allah’a verme ve sadece Ona ait kılma
tevhid-i hakiki : gerçek tevhid
vesait : araçlar, vasıtalar
Yükleniyor...