Hem o bedbaht, vahşet ve yeis içinde azap çekiyor. Şu bahtiyar ise, ünsiyet ve ümit ve iştiyak içinde telezzüz ediyor.

Hem o bedbaht, vahşi canavar düşmanların hücumlarına maruz bir mahpus hükmündedir. Şu bahtiyar bir aziz misafirdir ki, misafir olduğu melik-i kerîmin acip hizmetkârlarıyla ünsiyet ediyor.

Hem o bedbaht, zehirli leziz yemişleri yemekle azabını tâcil ediyor. Zira o meyveler asıllarına müşteri olmak için nümunelerdir. Tatmaya izin var; hayvan gibi yemeye izin yoktur. Şu bahtiyar ise, tadar, işi anlar, yemesini tehir eder. Ve intizar ile telezzüz eder.

Eğer bedbaht kardeş olmamak ve bahtiyar kardeş olmak istersen, Kur’ân’ı dinle, mutî ol, ona yapış ve itaat et.

Eğer şu hikâye-i temsiliyedeki dekaiki fehmettinse, hakikati ona tatbik et. Mühimlerini ben söyleyeceğim; incelerini de sen istihrac et.

Bak: O iki kardeş, ruh-u mü’minle ruh-u kâfirdir; kalb-i salihle kalb-i fâsıktır. O iki tarik ise, tarik-i Kur’ân ve iman ile tarik-i isyan ve tuğyandır. O yoldaki bostan ise, cemiyet-i beşeriye içinde muvakkat hayat-ı içtimaiyedir ki, şer ve hayır, çirkin ve güzel karışıktır. O sahrâ ise, arz ve dünyadır. O arslan ise, ölüm ve eceldir. O bi’r (kuyu) ise, beden-i insan ve hayattır. O altmış arşın derinlik ise, vasatî ve ömr-ü galibi olan altmış seneye işarettir. O ağaç ise, müddet-i ömürdür. O beyaz ve siyah iki fare ise, gece ve gündüzdür. O ejderha yılan ise, ağzı kabir olan âlem-i berzaha giden yoldur. O haşerat-ı muzırra ise, beliyeler ve musibetlerdir. O ağaçtaki yemişler ise, niam-ı dünyeviyedir ki, niam-ı uhreviyenin listesi ve ihzar edici müşabihleri, müşterileri meyve-i Cennete davet eden nümuneleridir. O ağaç, birliğiyle beraber başka başka yemişler vermesiyle, sikke-i kudrete ve hâtem-i rububiyete ve turra-i ulûhiyete işarettir. Çünkü, birşeyden herşeyi yapmak, bir topraktan, bütün meyveleri yapmak; bir sudan bütün hayvanları halketmek, bir basit gıdadan bütün cihazat-ı hayvaniyeyi icad etmek; hem herşeyi birşey yapmak, bir zihayatın yediği gayet mütebayin taamlardan bir lâhm-ı mahsus ve bir cild-i basit nescetmek gibi san’atlar, ehad ve samed olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin sikke-i hassasıdır, hâtem-i mahsusasıdır, taklit edilmez bir turrasıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : tuhaf, şaşırtıcı
âlem-i berzah : öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi
arşın : yaklaşık 68 cm’lik ölçü birimi
arz : yer, dünya
aziz : izzetli, şerefli, değerli
bahtiyar : talihli
bedbaht : talihsiz
beden-i insan : insan bedeni
beliye : belâ, musibet
bostan : bahçe
cemiyet-i beşeriye : insanlık cemiyeti, insan topluluğu
fehmetmek : anlamak
garaib : şaşkınlık verici, hayret verici şeyler
hakikat : gerçek
haşerat-ı muzırra : zararlı böcekler
havf : korku
hayat-ı içtimaiye : toplumsal hayat, sosyal hayat
hayır : iyilik
hikâye-i temsiliye : benzetmeye dayanan kıyaslamalı hikâye, analojik öykü
ihzar edici : hazırlayıcı
intizar : bekleme
istihrac etme : çıkarım yapma
iştiyak : şiddetli arzu ve istek
kalb-i fâsık : günahkâr insanın kalbi; fâsık kalp
kalb-i salih : dinin gereklerine, emir ve yasaklarına uygun hareket eden insanın kalbi, sâlih kalp
leziz : lezzetli
mahbub : sevgili, sevimli
mahpus : hapsedilmiş
marifet : tanıma, bilme
melik-i kerîm : herşeyin mutlak sahibi olan ve bütün mahlûkatına sınırsız ikram ve ihsan eden Allah
meyve-i Cennet : Cennet meyvesi
musibet : belâ, dert, felâket
mutî : emre uyan, itaatkâr
muvakkat : geçici
müddet-i ömür : yaşam süresi
müşabih : benzer
niam-ı dünyeviye : dünya nimetleri
niam-ı uhreviye : âhiret nimetleri, Cennet nimetleri
nümune : örnek
ömr-ü gàlibî : ortalama ömür
ruh-u kâfir : inkârcı kimsenin ruhu; Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği şeyleri inkâr eden ruh
ruh-u mü’min : mü’minin ruhu, inanan ruh
sahrâ : ova, çöl
şer : kötülük
tâcil : çabuklaştırma, hızlandırma
tarik : yol
tarik-i isyan : isyan, günahkârlık yolu
tarik-i Kur’ân ve iman : Kur’ân ve iman yolu
tehir etmek : ertelemek, sonraya bırakmak
telezzüz etmek : lezzetlenmek, lezzet almak
telezzüz : lezzet alma
tuğyan : azgınlık, isyan ve inançsızlıkta çok ileri gitme
ünsiyet etmek : yakınlık hissedip dostluk kurmak
ünsiyet : alışkanlık, dostluk hissi
vahşet : ürküntü, yalnızlık
vasatî : ortalama
yeis : ümitsizlik
Yükleniyor...