Zihnin cüz’iyeti hasebiyle, müşteri nazarıyla ispatına çalışmak hatardır. Belki bu istidlâlât ve berâhînin vazifesi menfîdir. Matlabı tavzih eder, tasfiye eder. Bazan da takviye eder.

Tetkik iki çeşittir: Biri gittikçe nûrun alâ nur tenevvür eder; diğeri gittikçe şübehâtın zulümatına düşer. Meselâ, bir tatlı suyun menbaı var. O menbadan binlerce cedâvil ve cetvellerden şûbeler teferrû ederek çok yerlerde dolaşıp, bazı eczâ-i âharle bulaşmış. İşte bir adam menbaı gördü, tattı, hakkalyakînle tatlılığını anlamış. Teşaubâtın ittisâlini derk etmiş. Sonra hangi cetvele, yahut herhangi fer’e rastgelse, ednâ bir emare tatlılığına dair ona kanaat verir–tâ aksi kat’î bir delille tebeyyün edinceye kadar. O vakit “Başka madde karışmış” der. Bu nev’i nazar ve tetkik, imanın kuvvet ve inkişafına yardım eder.

İkinci nazar: Menbadan aşağı inmeye bedel, aşağıda gezer. Bu ise hangi fer’e rastgelse, acılığına bir emare görse, şüpheye düşer, tatlılık için delil-i kat’î arzu eder. Heyhât! Her yerde burhan ele gelmez. Böyle incecik bir fer’e cesîm bir neticeyi bindirmek ister. Git gide şüphe, emniyetsizlik tezayüd eder. Hem de akl-ı nazar penceresiyle eşyaya bakar. Hâlbuki mahall-i iman olan kalb, hads ve ilham gibi isimlerle tâbir edilen bir hiss-i sâdise-i bâtıniye ile hakaike bakar ki, enbiyada vahiy o hisse göredir.

Nazar-ı aklî kendi desatiriyle çok fakirdir ve dardır. Pek çok hakaike karşı kasır olur. Kavrayamadığından, “Hakikat değil” der, reddeder.
• • •
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akl-ı nazar : nazarî ve teorik akıl ile bakma
bedel : karşılık
berâhîn : kesin deliller, güçlü kanıtlar
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
cedâvil : su yolları
cesîm : büyük
cetvel : su yolu
delil-i kat’î : kesin delil
derk etme : algılama, kavrama
desatir : prensipler, kurallar
eczâ-i âhar : diğer parçalar, kısımlar
ednâ : basit, küçük
elcevap : bu sorunun cevabı
emare : belirti, iz, işaret
enbiya : nebiler, peygamberler
eşya : varlıklar
evâmir-i teşriiye : Allah’ın peygamberleri aracılığıyla insanlara bildirdiği ve yerine getirilmesini istediği emirler
fer’ : şube, bölüm, dal, kol
galebe etme : üstün gelme
hads : güçlü sezgi, seziş
hakaik : hakikatler, esaslar
hakikat : gerçek
hakkalyakîn : bizzat yaşayarak elde edilen kesin bilgi
hiss-i sâdise-i bâtıniye : insanın içinde ve ruhunda bulunan altıncı his
ilham : Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâ
inkişaf : açığa çıkma
insî : insan cinsinden olan, insan
istidlâlât : delil getirme, akıl yürütme, çıkarımda bulunma
ittisâl : bitişme, birleşme
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse
kasır : eksik, kısa
mahall-i iman : imanın yeri
matlab : istenen, hedeflenen
menba : kaynak
menfî : olumsuz, negatif
nazar : göz, bakış açısı, yöntem
nazar-ı aklî : akıl gözü
nev’i : tür, çeşit
nûrun alâ nur : nur üstüne nur, güzelden de güzel, iyiden de iyi
sıfat-ı kelâm : konuşma niteliği; Allah’ın hiçbir vasıtaya ve sebebe ihtiyaç duymaksızın dilediği şekilde konuşma sıfatı
şûbe : bölüm, kısım
şübehât : şüpheler, tereddütler
tâbir etme : ifade etme
takviye etme : güçlendirme, destek verme
tasfiye etme : arındırma, süzme
tavzih etme : açıklama
tebeyyün etme : açıklığa kavuşma
teferrû etme : birçok kollara ayrılma
tenevvür etme : nurlanma, aydınlanma
teşaubât : birbirinden ayrılmış dallar, kollar
tetkik : inceleme, araştırma
tezayüd etme : artma
vahiy : Cenâb-ı Hak tarafından Cebrail (a.s.) vasıtası ile peygamberlere gelen bilgi
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...