“İttihad-ı İslâm nedir?”
“İttihad-ı İslâm, şarktan garba, cenuptan şimale mümted bir meclis-i nurânîdir ki, el’an üç yüz milyondan fazla bulunur ki, gafletlerinden nâşi gayr-ı meş’ûr bir sûrete girmiş olan bir rabıta-i metin ile birbiriyle merbutturlar. Misâk-ı ezeliye ile, peyman ve yeminimiz olan iman ile o cemiyete dahil olmuşuz, ehl-i tevhidiz, ittihada memuruz. Şu cemiyetin şubeleri bütün mesacid ve medaris ve tekâyâ ve zevâyâdır. Ve şu cemiyetin reisi, Resul-i Ekremdir (a.s.m.). Kanun-u esasîsi, Kur’ân-ı Azîmüşşândır.

Bütün efrad mâbeynindeki rabıta-i nuraniyeyi şuurî bir sûrette ihtizaza getirmekle bütün o şubelere ifaza-i nur etmek zamanı gelmiştir.

İşte kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın haceru’l-esvedi Kâbe i Mükerremedir. Ve dürretü’l-beyzâRavza-i Mutahharadır. Mekke-i Mükerremesi Ceziretü’l-Arap’tır. Medine-i medeniyet-i münevveresi, Devlet-i Osmâniyedir.

Bir zaman, İslâmiyetin secâyâ, revâbıt, mehâsin-i ahlâkına işareten rumuz tarikiyle şöyle demiştim:

Eğer şu Kâbe’nin ziynet ve nakşını görmek istersen, işte bak: Hayâ ve hamiyetten neş’et eden civanmerdâne humret; hürmet ve rahmetten tevellüd eden mâsumâne tebessüm; cezâlet ve melâhattan hasıl olan ruhânî halâvet; aşk-ı şebâbîden, şevk-i baharîden neş’et eden semâvî neşe; hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet; hüsn-ü mücerredden, cemâl-i mücellâdan tecellî eden mukaddes ziynet birbiriyle imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nurânî, o şark ve garbın kab-ı kavseyni olan kâbe-i saadetteki tâk-ı muallâsındaki, kavs-ı kuzahındaki elvân-ı seb’anın lâcivert ve yeşil levninin timsâlini göreceksin. Lâkin ittihad cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır; imtizac-ı efkâr marifetin şuaıyla olur.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cemiyet : topluluk
cenup : güney
cezâlet : akıcı ve güçlü ifade, güzel anlatım
Ceziretü’l-Arap : Arap Yarımadası
civanmerdâne : mert ve yüksek cesaret taşıyan bir kişi gibi
dahil olma : katılma
Devlet-i Osmâniye : Osmanlı Devleti (bk bilgiler – Osmanlı Devleti)
dürretü’l-beyzâ : parlak, büyük inci
efrad : fertler, bireyler
ehl-i tevhid : Allah’ın birliğine ve herşeyin Ondan geldiğine iman edenler
el’an : şu anda
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
garb : batı
gayr-ı meş’ûr : bilincine varılmayan
haceru’l-esved : Kâbe’nin bir köşesinde yer alan ve Cennetten geldiği bildirilen siyah taş
halâvet : şirinlik, tatlılık, hoşluk
hamiyet : din, millet, aile gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti
hasıl olma : meydana gelme
hayâ : utanma, ar; kişinin sıkılmasıyla yüzde oluşan kızarma
humret : utanma duygusundan dolayı yanaklarda oluşan kızarıklık; utanma
hürmet : saygı
ifaza-i nur : nur verme ve feyiz verme
ihtizaza getirme : harekete geçirme
ittihad : birleşme, birlik
ittihad-ı İslâm : İslâm birliği
ittihad-ı münevver-i İslâm : İslâmın nurlu birliği; tüm dünyayı aydınlatan İslâm birliği
Kâbe : burada İslâm birliği kastediliyor
Kâbe-i Mükerreme : yüce, mukaddes Kâbe
kâbe-i saadet : saadet ve mutluluğa ulaştıran ana yön, merkez
kanun-u esasî : temel kanun, Anayasa
Kur’ân-ı azîmüşşân : şan ve şerefi büyük ve yüce olan Kur’ân
mâbeyninde : arasında
mâsumâne : günahsızca, suçsuz olarak
meclis-i nuranî : nurânî meclis, nurlu ve büyük şahsiyetlerin katıldığı topluluk
medaris : medreseler, okullar; Osmanlı döneminde dinî eğitim veren yüksek öğretim kurumları
Medine-i medeniyet-i münevvere : nurlu medeniyet şehri olan Medine
mehâsin-i ahlâk : ahlâk güzellikleri
Mekke-i Mükerreme : şerefi ve değeri çok yüksek olan Mekke
melâhat : güzellik, tatlılık
merbut : bağlı, bağlantılı
mesacid : mescidler, camiler
misâk-ı ezeliye : ezelde gerçekleşen sözleşme; bütün ruhların kendilerini yaratan Allah’a iman ve emirlerini yerine getireceklerine dair yaptıkları yemin
mümted : uzanan
nakış : işleme, süsleme
nâşi : meydana gelen, ortaya çıkan
neş’et etme : doğma, ortaya çıkma
peyman : yemin, and
rabıta-i metin : sağlam, kuvvetli bağ
rabıta-i nuraniye : nurlu bağlantılar
rahmet : merhamet, şefkat
Ravza-i Mutahhara : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kabri ile minberi arasındaki temiz ve şerefli alan, Peygamber Efendimizin mescidi
reis : başkan, lider
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
revâbıt : bağlar
ruhânî : mânevî, ruhla bağlantılı
rumuz : remizler; işaretler
secâyâ : güzel huy ve karakterler
sûret : biçim, şekil
şark : doğu
şimal : kuzey
şuurî : bilinçli şekilde, şuurla
tarik : yol
tekâya : tekkeler
tevellüd etme : doğma, meydana gelme
zevâyâ : zâviyeler
ziynet : süs
Yükleniyor...