Van’da Medresetü’z-Zehra namında kendi darü’l-funununa yüz elli bin banknot, iki yüz meb’ustan yüz altmış üçünün imzasıyla i’tası kararlaştırılan layiha-ı kanuniye kabul edilmekle beraber Şeyh Sinûsî makamında vilayat-ı Şarkiyeye vaiz-i umumiliği ve hem Darü’l-Hikmetin azaları orada Diyanet Riyasetinin azaları olmakla, o da içinde bulunmakla beraber meb’us olmak ve daha ne isterse yapılacak diye teklif ettikleri halde sırf sünnet-i seniyeye muhalif hareket etmemek için o teklifleri kabul etmeyip -şimdi- yirmi beş sene işkenceli bir esareti kabul eden Üstadımıza elbette Hz. Ali’nin (r.a.) ulemaü’s-su’a hiddet ettiği zaman ona karşı hususi iltifatı olacak ve o mânevî mecliste onu okşayacak. Onun için bu hal bir emaredir ki Hz. Ali (r.a.), Hz. Gavs-ı Geylanî (r.a.) gibi umum muhatapları içinde bu Risale-i Nur’un bir vasıtası olan Hocamıza işareten iltifat ediyor.
1 نَحْنُ عَلَى التَّحْقِيقِ غَوْثٌ لِكُلِّ كُرْبَةٍ fıkrasında gavs lafzıyla Gavs-ı Geylanî’nin müridine şefkatle bakmasına, Hz. Ali’nin (r.a.) baktığını ima ediyor.
Üçüncü emare: Ulema bahsinin evvelki satırında diyor.
1 نَحْنُ عَلَى التَّحْقِيقِ غَوْثٌ لِكُلِّ كُرْبَةٍ fıkrasında gavs lafzıyla Gavs-ı Geylanî’nin müridine şefkatle bakmasına, Hz. Ali’nin (r.a.) baktığını ima ediyor.
Üçüncü emare: Ulema bahsinin evvelki satırında diyor.
HAŞİYE-1 2 اَتْحَفَهُ بِهٰذِهِ السَّكِينَةِ | HAŞİYE فَمَنْ اَرَادَ اللهُ اَنْ يُعِينَهُ |
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Biz Al-i Beyt’ten, her kurbet ve şiddet zamanında birer Gavs çıkıp imdat eder.
2 : Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise Hz. Cebrail’in tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenâb-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır.
HAŞİYE : Bu satırda Gavs’ın تَعِيشُ سَعِيدًا fıkrasındaki سَعِيدًا lafzı, يُعِينَهُ dahi aynen اَلسَّكِينَةِ yine aynen gösteriyorlar. Her birisi سَعِيدًا oluyor. Demek Gavs gibi bu fıkra Said ile konuşuyor. ﻫ harfi beştir. Dördü “Dal”dır. Biri “Dal” üstündeki tenvinden gelen vakf için elif’e mukabildir.
HAŞİYE-1 : Cay-ı dikkattir ki: Bu iki satır mânâ itibariyle doğrudan doğruya Risale-i Nur naşirine baktığı gibi cifir ve ebced hesabıyla yine bakıyor. Çünkü اَتْحَفَهُ بِهٰذِهِ السَّكِينَةِ cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz kırk dokuz (1349) tarihini gösteriyor ki, Risale-i Nur’un galibane intişar ve tekemmül tarihidir. İkinci satır فَكُلُّ مَنْ لاَحَتْ لَهُ السَّعَادَةُ - كَانَ لَهُ فِى الْجِيدِ كَالْقِلاَدَةِ yine cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz yirmi dokuz (1329) ediyor ki, Risale-i Nur naşirinin hakiki mebde-i mücahedesi tarihidir. Yalnız bu اَلسَّعَادَةُ ve اَلْقِلاَدَةِ ’deki iki ة vakfa rastgeldikleri için kaideten ﻫ sayılırlar. Elhasıl bu iki satır üç cihet ile Risale-i Nur naşirine bakıyor. Birincisi: İsm-i Âzamı tazammun eden altı ismin ona hediye edildiğini ve onunla muhafaza edilmesi aynen vaki olmuş ve olmaktadır. İkincisi: يُعِينَهُ cifirce Said, اَلسَّكِينَةِ cifirce yine Said اَلسَّعَادَةُ mânen ve lafızca yine Said oluyor. Üçüncüsü: Evvelki satır Risale-i Nur’la mücahedenin bugününü, ikinci satır mücahedenin mebdeini tam tamına tarihiyle gösteriyor. İşte bu iki satır Risale-i Nur naşirinin yirmi senelik mücahedatının biri mebdei, diğeri müntehasını göstermesi elbette tesadüf olamaz. Belki mücahedenin makbuliyetine bir işaret-i gaybiyedir. Ve Hz. Ali’nin (r.a.) bir sikke-i tasdikidir. Süleyman Rüştü, Hüsrev
2 : Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise Hz. Cebrail’in tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenâb-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır.
HAŞİYE : Bu satırda Gavs’ın تَعِيشُ سَعِيدًا fıkrasındaki سَعِيدًا lafzı, يُعِينَهُ dahi aynen اَلسَّكِينَةِ yine aynen gösteriyorlar. Her birisi سَعِيدًا oluyor. Demek Gavs gibi bu fıkra Said ile konuşuyor. ﻫ harfi beştir. Dördü “Dal”dır. Biri “Dal” üstündeki tenvinden gelen vakf için elif’e mukabildir.
HAŞİYE-1 : Cay-ı dikkattir ki: Bu iki satır mânâ itibariyle doğrudan doğruya Risale-i Nur naşirine baktığı gibi cifir ve ebced hesabıyla yine bakıyor. Çünkü اَتْحَفَهُ بِهٰذِهِ السَّكِينَةِ cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz kırk dokuz (1349) tarihini gösteriyor ki, Risale-i Nur’un galibane intişar ve tekemmül tarihidir. İkinci satır فَكُلُّ مَنْ لاَحَتْ لَهُ السَّعَادَةُ - كَانَ لَهُ فِى الْجِيدِ كَالْقِلاَدَةِ yine cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz yirmi dokuz (1329) ediyor ki, Risale-i Nur naşirinin hakiki mebde-i mücahedesi tarihidir. Yalnız bu اَلسَّعَادَةُ ve اَلْقِلاَدَةِ ’deki iki ة vakfa rastgeldikleri için kaideten ﻫ sayılırlar. Elhasıl bu iki satır üç cihet ile Risale-i Nur naşirine bakıyor. Birincisi: İsm-i Âzamı tazammun eden altı ismin ona hediye edildiğini ve onunla muhafaza edilmesi aynen vaki olmuş ve olmaktadır. İkincisi: يُعِينَهُ cifirce Said, اَلسَّكِينَةِ cifirce yine Said اَلسَّعَادَةُ mânen ve lafızca yine Said oluyor. Üçüncüsü: Evvelki satır Risale-i Nur’la mücahedenin bugününü, ikinci satır mücahedenin mebdeini tam tamına tarihiyle gösteriyor. İşte bu iki satır Risale-i Nur naşirinin yirmi senelik mücahedatının biri mebdei, diğeri müntehasını göstermesi elbette tesadüf olamaz. Belki mücahedenin makbuliyetine bir işaret-i gaybiyedir. Ve Hz. Ali’nin (r.a.) bir sikke-i tasdikidir. Süleyman Rüştü, Hüsrev
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Lem'anın Birinci Meselesi / Sonraki Risale: Sekizinci Lem'a


