Üçüncü nokta: Aziz kardeşlerim, çok defa kalbime geliyordu. “Neden İmam-ı Ali (r.a.) Risaletü’n-Nur’a ve bilhassa Âyetü’l-Kübrâ risalesine ehemmiyet vermiş?” diye sırrını beklerdim. Lillâhilhamd, o asır ihtar edildi. İnkişaf eden o sırra şimdilik yalnız kısa bir işaret ediyorum. Şöyle ki: Risaletü’n-Nur’un mümtaz bir hâsiyeti, imanın en son ve en küllî istinad noktasını kuvvetli ve kat’î beyan edildiğinden, bu hâsiyet Âyetü’l-Kübrâ risalesinde fevkalâde parlak görünüyor. Bu acip asırda, mübareze-i küfür ve iman en son nokta-i istinada sirayet ederek ona dayandırıyor. Mesela, nasıl ki gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleri toplandığı bir sırada iki tabur çarpışıyorlar. Düşman tarafı, en büyük ordusunun cihazat-ı muharribesini kendi taburuna imdat ve kuvve-i mâneviyesini fevkalâde takviye için her vasıtayı istimal ederek ehl-i iman taburunun kuvve-i mâneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır. Ehemmiyetli bir istinadgâhı kendine temayül ettirerek ihtiyat kuvvetini dağıtır. Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cemiyet ve komitecilik ruhuyla mütesanid bir cemaat gönderir. Bütün bütün kuvve-i mâneviyesini mahvetmeye çalıştığı bir hengâmda, Hızır gibi biri çıkar, der: “Meyus olma! Senin öyle sarsılmaz bir nokta i istinadın ve öyle mağlûp olmaz muhteşem orduların ve tükenmez ihtiyat kuvvetlerin var ki, dünya toplansa karşısına çıkamaz. Kâinatı dağıtamayan onu dağıtamaz. Şimdilik mağlûbiyetin sebebi, bir cemaate ve bir şahs-ı mâneviyeye karşı bir neferi göndermenizdir. Çalış ki, herbir neferin, istinad noktaları olan dairelerden mânen istifade ettiği kuvvetli kuvve-i mâneviyeyle bir şahs-ı mânevî ve bir cemiyet hükmüne geçsin” dedi ve tam kanaat verdi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, tuhaf
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
Âyetü’l-Kübrâ risalesi : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
beyan : açıklama, izah
cemaat : topluluk, grup
cemiyet : topluluk, dernek, toplum
cihazat-ı muharribe : bozgunculuk âletleri, silahları
cihet : şekil, yön
efrad : fertler, bireyler
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapmış olanlar
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler
fevkalâde : olağanüstü
hâsiyet : özellik
hengâm : ân, zaman
himaye eden : koruyan
ihtar edilme : hatırlatılma, ikaz edilme
ihtiyat : yedek kuvvet
imdat : yardım
inkişaf eden : açığa çıkan, gelişen
istimal etme : kullanma
istinad : dayanma, dayanak
istinadgâh : dayanacak yer, sığınak
kalb-i küllî : genele ait kalp, toplumun duyguları
kanaat verme : inandırma, razı etme
kat’î : kesin olarak
komite : kötü bir maksat için toplanmış gizli topluluk
kuvve-i mâneviye : mânevî kuvvet, moral gücü
küllî : geniş, kapsamlı
lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun ki
mağlûbiyet : yenilgi
mânen : mânevî olarak
meyus : ümitsiz
muharebe : savaş
mübareze-i küfür ve iman : iman ve küfür mücadelesi
mümtaz : seçkin, üstün
mütesanid : dayanışma hâlinde olan, birbirini destekleyen
nefer : asker, er
nokta-i istinad : dayanak noktası
perde-i ulviye : yüksek, yüce perde
rûh-u habîs : kötü ruh
sahra : çöl
sirayet etme : bulaşma, yayılma
şahs-ı mânevi(ye) : mânevî şahıs, belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik; tüzel kişilik
tabur : bir askerî birlik
temayül : eğilim ve istek gösterme
tesanüd : dayanışma
vicdân-ı umûmî : kamu vicdanı, halkın genel vicdanı
ziyade : çok
Yükleniyor...