Aynen öyle de, ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle, cemiyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı mânevî ve bir ruh-u habîs olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avâmın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an’aneyle gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor.

Herbir Müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya meyusâne çabalarken, Risale-i Nur (Risaletü’n-Nur) Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu HAŞİYE gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, mânevî imdat getirmek hizmetinde harika bir emirber neferi olarak “Âyetü’l-Kübrâ risalesini” İmam-ı Ali (r.a.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş. Temsildeki sair noktaları tatbik ediniz, tâ o sırrın bir hülâsası görünsün.
Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Kâinatı dağıtamayan bir kuvvet o orduyu bozamaz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

an’ane : gelenek
Âyetü’l-Kübrâ risalesi : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
aziz : çok değerli, izzetli
ehemmiyet : önem
emirber nefer : emre hazır asker
hayat-ı imaniye : iman hayatı
Hızır gibi imdada yetişme : darda kalan ve yardıma ihtiyacı olanlara yardımın umulmadığı bir zaman ve yerde gelmesini ifade eden bir deyim
hissiyat-ı mütevârise : miras kalan, geçmişten gelerek yeni nesle geçen duygular
hülâsa : özet
ihata eden : içine alan, kapsayan
imdat : yardım
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
keşfen : kalb gözüyle görerek, mânevî âlemlere ait bazı olayları ve hakikatleri görerek
meyusane : ümitsizce
mukavemetsûz : karşı konulmaz, direnilmez
namında : adında
sair : diğer, başka
sıddık : çok doğru, sadık ve bağlı
taklidî itikad : başkasından görerek, taklit edilerek elde edilen iman, inanç
tatbik etme : uygulama
temsil : kıyaslama tarzında benzetme; analoji
Yükleniyor...