Ben herşeyden vazgeçerim, fakat adalet-i İlâhiyenin huzurunda bu dehşetli gıybete karşı hakkımı helal etmem. Titresin! Bütün sâdâtın ceddi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyesini muhafaza için hayatını ve herşeyini feda eden bir mazlumun şekvâsı, elbette cevapsız kalmayacak.

İllâ bir şart ile helâl edebilirim ki: Bu Ramazan-ı Şerifte bana ve hâlis kardeşlerime verdiği endişe ve telâşı, hakperestlik damarıyla, büyüklere lâyık ulüvv-ü cenapla, enaniyet-i taassubkârânesini hakikate ve insafa feda edip tâmire çalışmasıdır; müşfik ve munsıf bir hoca tavrıyla, kusurumuz varsa bize lütufkârâne ihtar ve ikazdır. Cenâb-ı Hak, Settârü’l-Uyûbdur; hasenat seyyiata mukabil gelse, affeder. İman hizmetinde yüz binler insanın imanını tahkikî yapmak hasenesine karşı benim gibi bir biçarenin hüsn-ü niyetle, kuvvetli emarelerle inayet-i İlâhiyeden tasavvur ettiği bir müjde-i Kur’âniyenin tefehhümünde bir yanlış, belki yüz yanlış varsa da o hasenata karşı gelemez, setr-i uyûb perdesini yırtamaz. Her neyse...

Bu mesele yalnız şahsıma taallûk etseydi, ben cidden nefs-i emmaremi tam kırmak için ona minnettar olurdum. Mesleğimiz, bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terk-i enaniyetle olabileceğini kat’î kanaatimiz olduğu gibi, yirmi senedir nefs-i emmarem ister istemez o mesleğe itaate mecbur olmuş. Risale-i Nur ve mukaddematları, buna bir hüccet-i katıadır. Fakat garaz ve inat ve bir nevi taassub-u meslekiyeyi ihsas eden ve esrar-ı mestûreyi işaa suretinde gelen itiraz ve ayıplara karşı Eski Said (r.a.) lisanıyla derim: İşte meydan!..
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
biçare : çaresiz
ced : ata, dede
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
emare : belirti, işaret
enaniyet-i taassubkârâne : kendisini beğenme ve üstün görmede çok katı ve inatçı davranma
esrar-ı mestûre : üzeri örtülü kalan sırlar
Fahr-i Âlem : bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m)
feylesof : filozof, felsefeci
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hakperestlik : hakka taraftarlık
hâlis : içten, katıksız
hasenat : güzellikler, iyilikler
hasene : iyilik
hüccet-i katıa : kesin delil
hükema : âlimler, filozoflar
hüsn-ü niyet : güzel niyet
ihsas : hissettirme, hatırlatma
ihtar : hatırlatma, uyarı
illâ : ancak
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı
işaa : bir haberi yayma, duyurma
itaat : emre uyma, boyun eğme
kanaat : görüş, fikir
kat’î : kesin bir şekilde
lisan : dil
lütufkârâne : lütfederek, ihsanda bulunarak
mazlum : zulme uğramış
minnettar : olmak şükran duymak
mukabil : karşılık
mukaddemat : başlangıçlar, Üstadın ilk eserleri
munsıf : insaf
mutaassıp : tutucu
müdakkik : dikkatli bir şekilde araştıran
müjde-i Kur’âniye : Kur’ân’ın müjdesi
müşfik : şefkatli
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
nevi : çeşit
Ramazan-ı Şerif : mübarek Ramazan ayı
sâdât : seyyidler, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) neslinden gelenler
setr-i uyûb : ayıpları, günahları örmek
Settârü’l-Uyûb : ayıpları, günahları örten, bağışlayan Allah
seyyiat : günahlar, kötülükler
Sünnet-i Seniye : Peygamberimizin (a.s.m.) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şekvâ : şikayet
taallûk : münasebet, bağlılık
taassub-u meslekiye : kendi hareket tarzını ve metodunu en doğru olarak görüp, yanlış da olsa ısrar etme
tahkikî : araştırarak ve kesin delillere dayanarak
tasavvur : düşünme, hayal
tefehhüm etmek : anlamak
terk-i enaniyet : benlik ve enaniyetten vazgeçmek
ulema : âlimler
ulüvv-ü cenap : yüce kişilik
velî : Allah dostu, Allah’ın sevgili kulu
Yükleniyor...