Zira sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten mülhemâne aldığı bir hiss-i hüzn-ü gamdar. Âlemi bir vahşetzar tanır; başka çeşit göstermez.

O surette gösterir, hem de mahzunu tutar, sahipsiz de olarak yabanîler içinde koyar, hiçbir ümit bırakmaz.

Kendine verdiği şu hiss-i heyecanla git gide ilhâda kadar gider, tâtile kadar yol verir. Dönmesi müşkül olur; belki daha dönemez.

Kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hüzündür, yetimâne değildir. Firaku’l-ahbaptan gelir; fakdü’l-ahbaptan gelmez.

Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli bir san’at-ı İlâhî onun medar-ı bahsi. Tabiattan bahsetmez.

Kör kuvvetin yerine, inâyetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî ona medar-ı beyan. Onun için, kâinat vahşetzar suret giymez.

Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemiyet-i ahbap. Her tarafta tecavüb, her cânibde tahabbüb; ona sıkıntı vermez.

Her köşede istînas, o cemiyet içinde mahzunu vaz’ ediyor bir hüzn-ü müştakane; bir hiss-i ulvî verir, gamlı bir hüznü vermez.

İkisi birer şevki de verir. O yabanî edebin verdiği bir şevk ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasıt. Ruha ferah veremez.

Kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâli verir. İşte bu sırra binaen, şeriat-i Ahmediye lehviyâtı istemez.

Bazı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip; demek hüzn-ü Kur’ânî veya şevk-i tenzilî veren âlet zarar vermez.

Eğer hüzn-ü yetimî veya şevk-i nefsanî verse, âlet haramdır. Değişir eşhasa göre; herkes birbirine benzemez.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Konferans
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlât-ı lehv : oyun ve eğlenceler için kullanılan şeyler
cânib : taraf, yön
cemiyet : dernek, topluluk
cemiyet-i ahbap : dostlar topluluğu
edep : edebiyat
eşhas : şahıslar
fakdü’l-ahbap : dostların olmayışı, yalnızlık
firaku’l-ahbap : dostlardan ayrı düşme
haram : Allah ve resulü tarafından kesin olarak yasaklanmış şey
helâl : dinen yapılmasına izin verilmiş şey
heves : nefsin hoşuna giden gelip geçici istek ve arzular
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hiss-i heyecan : heyecan veren his
hiss-i hüzn-ü gamdar : gam veren hüzün hissi
hiss-i ulvî : yüce, yüksek his
hüzn-ü Kur’ânî : Kur’ân’a has hüzün
hüzn-ü müştakane : iştiyaklı, aşk derecesindeki hüzün
hüzn-ü yetimî : yetimce hüzün
ilhâd : dinsizlik
inâyet : bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik
istînas : yakınlık duyma, yakınlaşma
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kudret-i İlâhî : Allah’ın kudreti
lehviyât : dinen yasak olan oyun ve eğlenceler
mahzun : hüzünlü
medar-ı bahs : bahis sebebi, söz konusu
medar-ı beyan : açıklama konusu
muhatab-ı mahzun : hüzünlü muhatap
mülhemâne : ilham alarak
münbasıt : yayılan, genişleyen
müşkül : zor
nazar : bakış, dikkat
nefis : insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden güç
san’at-ı İlâhî : Allah’ın san’atı
suret : şekil, görüntü, biçim
şeriat-i Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İlâhî kanun ve hükümler
şevk : şiddetli arzu ve istek
şevk-i maâli : yüce şeylere duyulan iştiyak ve arzu
şevk-i nefsanî : nefsin helâl olmayan arzularına karşı duyulan istek
şevk-i tenzilî : Kur’ân’ın verdiği şevk, arzu
tahabbüb : kendini sevdirme
tahrim etmek : haram kılmak, yasaklamak
tâtil : Allah’ı inkâr etme
tecavüb : birbirine cevap verme
vahşetzar : ürküntü ve yalnızlık veren yer
vaz’ etme : koyma, yerleştirme
Yükleniyor...