Müstaid, müçtehid olabilir; müşerri’ olamaz

İçtihadın şartını hâiz olan her müstaid, ediyor nefsi için nass olmayanda içtihad. Ona lâzım, gayra ilzam edemez. Ümmeti davetle teşri’ edemez. Fehmi, şeriatten olur, lâkin şeriat olamaz. Müçtehid olabilir, fakat müşerri’ olamaz.

İcmâ ile cumhurdur, sikke-i şer’î görür. Bir fikre davet etmek, zann-ı kabul-ü cumhur şart-ı evvel oluyor. Yoksa davet bid’attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, onda daha çıkamaz.
• • •

Nur-u akıl kalbden gelir

Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziya-yı kalbsiz olmaz nur-u fikir münevver. O nur ile bu ziya mezc olmazsa zulmettir; zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver.

Gözünde bir nehar var; lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki bir leyl-i münevver. O içinde bulunmazsa, o şahm-pâre göz olmaz, sende birşey göremez. Basiretsiz basar da para etmez.

Ger fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb olmazsa, halita-i dimağî ilim ve basiret olmaz. Kalbsiz akıl olamaz.
• • •

Dimağda merâtib-i ilim muhtelifedir, mültebise

Dimağda merâtip var, birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir. Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikad gelir.

İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Herbirinden çıkar bir hâlet. Salâbet itikaddan, Taassup iltizamdan, imtisal iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda, tahayyülde safsata hâsıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir.

Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde, Sâfi olan zihinleri cerhtir, hem idlâli.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Konferans
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

basiretsiz : ileriyi göremeyen, kavrayışı ve sezgisi olmayan
bâtıl : gerçek dışı, hak olmayan
bid’a : dinde olmayıp sonradan dine aykırı şekilde ortaya çıkan şeyler
cerh : yaralama
cumhur : çoğunluk, aynı hükmü kabul edenler
dimağ : beyin, akıl
ebyaz : beyaz, aydınlık
fehm : anlayış, kavrayış
fikret-i beyzâ : beyaz fikir
ger : eğer
hâiz : sahip, elde etmiş
halita-i dimağî : beyindeki karışım
icmâ : fikir birliği
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
idlâl : hak yoldan çıkarma, saptırma
ilzam : susturma, mağlup etme
iltizam : taraftarlık
itikad : inanç
imtisal : emre uyma, boyun eğme
iz’an : kesin şekilde inanma
leyl-i münevver : aydınlık gece
merâtib-i ilim : ilmin mertebeleri, dereceleri
merâtip : mertebeler, dereceler
mezc olma : karışma, bütünleşme
muhtelife : çeşitli
muzlim : karanlık
müçtehid : âyet ve hadisler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan
mültebis : birbirine karıştırılmış
münevver : aydın, aydınlanmış
müstaid : istidatlı, kabiliyetli
müşerri’ : kanun koyan
nass : Kur’ân ve Hadisin açık ve kesin hükmü
nehar : gündüz
nur-u akıl : aklın nuru
nur-u fikir : fikir nuru, düşünce ışığı
salâbet : sağlamlık
sevad : karartı
sikke-i şer’î : şeriatın mührü, damgası
süveydâ-i kalb : manevî kalbin ortasında olduğu kabul edilen öz nokta
şahm-pâre : yağ parçası
şart-ı evvel : ilk şart
taakkul : akıl yürütme
tahayyül : hayal etme
tasavvur : zihinde şekillendirme, tasarlama
tasdik : doğrulama, onaylama
tasvir : anlatma, ifade etme
teşri’ : kanun koyma
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
zann-ı kabul-ü cumhur : çoğunluğun kabulüne dayandığı öngörülen
ziya : ışık
ziya-yı kalb : kalp ışığı
zulmet : karanlık
zulmet-i müzevver : yalancı aydınlık; aydın gibi görünen aldatıcı karanlık
Yükleniyor...