Beşer, şecere-i hilkatin en son cüz’ü olan meyvesidir. Malûmdur ki, bir şeyin semeresi en uzak, en cemiyetli, en nazik, en ehemmiyetli cüz’üdür. İşte bunun için, semere-i âlem olan insan en cami’, en bedi’, en âciz, en zayıf ve en lâtif bir mucize-i kudret olduğundan, beşiği ve meskeni olan zemin, âsumana nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi, bütün mucizât-ı san’atın meşheri, sergisi ve bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi ve nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri ve mâkesi ve hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebatat ve hayvanatın kesretli envâ-ı sağîresinde cevâdâne icadın medarı ve çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuatın küçük mikyasta nümunegâhı ve mensucat-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı ve menâzır-ı sermediyenin sür’atle değişen taklitgâhı ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.

İşte, arzın HAŞİYE bu azamet-i mâneviyesinden ve ehemmiyet-i san’aviyesindendir ki, Kur’ân-ı Hakîm, semâvâta nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semâvâta denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semâvâtı bir kefede koyuyor; mükerreren رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 1 der.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Evet, küre-i arz, küçüklüğüyle beraber semâvâta karşı gelebilir. Çünkü, nasıl ki daimî bir çeşme, varidatsız büyük bir gölden daha büyük denilebilir. Hem bir ölçekle birşey ölçerek başka yere nakledilen ve onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir mahsulâtla, zahiren binler defa ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek muvazeneye çıkabilir. Aynen öyle de, küre-i arz, Cenâb-ı Hak onu san’atına bir meşher ve icadına bir mahşer ve hikmetine medar ve kudretine mazhar ve rahmetine mezher ve Cennetine mezraa ve hadsiz kâinata ve mahlûkat âlemlerine ölçek ve mazi denizlerine ve gayb âlemine akacak bir çeşme hükmünde icad etmiş. Her sene kat kat ve katmerli, yüz bin tarzda masnuattan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok defa dolup maziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddit gömleklerini nazara al. Yani bütün mazisini hazır farz et, sonra yeknesak ve bir derece basit semâvâta karşı muvazene et. Göreceksin ki, arz, ziyade gelmezse, noksan da kalmaz. İşte, رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ sırrını anla.
1 : “Göklerin ve yerin Rabbi.” Ra’d Sûresi, 13:16; İsrâ Sûresi, 17:102, Kehf Sûresi, 18:14.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Söz / Sonraki Risale: On Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azamet-i mâneviye : mânevî büyüklük
besâtin-i daime : daimi ve sürekli bahçeler
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cevâdâne : cömertçe
ehemmiyet-i san’aviye : san’at tarafının önemi
envâ-ı sağîre : küçük çeşitler
faaliyet-i Rabbâniye : herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında bulunduran Allah’ın faaliyet ve icraatı
gayb âlemi : görünmeyen, fakat varlığı kesin olan ve mahiyeti Allah tarafından bilinen başka dünyalar
hakaret : küçüklük, değersizlik
hallâkıyet-i İlâhiye : Allah’ın yaratıcılığı, yoktan var ediciliği
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
icad : yaratma, var etme
kesretli : çok
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küre-i arz : yerküre, dünya
mahsulât : ürünler
mâkes : yansıma yeri, ayna
masnuat : sanat eseri varlıklar
mazhar : görünme ve yansıma yeri
medar : eksen, dayanak, vesile
menâzır-ı sermediye : devamlı, sürekli manzaralar
mensucat-ı ebediye : sonsuz hayata ait dokumalar
meşher : sergi
mezher : çiçeklik
mezraa : tarla
mu’cizât-ı san’at : san’at mu’cizeleri
mükerreren : tekrarla, defalarca
müteaddit : çeşitli, birden fazla
müteceddid : yenilenen, tazelenen
nokta-i mihrakiye : odak noktası
nümunegâh : nümunelerin bulunduğu yer
rahmet : şefkat, merhamet
taklitgâh : taklit yeri
tecelliyât-ı esmâ : Allah’ın isimlerinin tecellileri, yansımaları
terbiyegâh : terbiye yeri
varidatsız : gelirsiz
yeknesak : monoton, değişmeyen
zahiren : görünürde
Yükleniyor...