İşte, bir padişahın saltanat-ı uzmâhaysiyetiyle çıkan fermanı, âdi bir adamla cüz’î bir mükâlemesinden ne kadar yüksek ve âli ise; ve gökteki güneşin feyzinden istifade, âyinedeki aksinin cilvesinden istifadeden ne derece çok ve fâik ise; Kur’ân-ı Azîmüşşan dahi, o nisbette bütün kelâmların ve hep kitapların fevkindedir.

Kur’ân’dan sonra, ikinci derecede kütüb-ü mukaddese ve suhuf-u semâviyenin, dereceleri nisbetinde tefevvukları vardır; o sırr-ı tefevvuktan hissedardırlar. Eğer bütün cin ve insanın Kur’ân’dan tereşşuh etmeyen bütün güzel sözleri toplansa, yine Kur’ân’ın mertebe-i kudsiyesine yetişip tanzir edemez. Eğer Kur’ân’ın İsm-i Âzamdan ve her ismin âzamlık mertebesinden geldiğini bir parça fehmetmek istersen, Âyetü’l-Kürsî ve âyet-i 1 وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ

ve âyet-i 2 قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ

ve âyet-i 3 يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثاً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ

مُسَحَّرَاتٍ بِاَمْرِهِ


ve âyet-i 4 يَاۤ اَرْضُ ابْلَعِى مَاۤءَ كِ وَيَا سَمَآءُ اَقْلِعِى

ve âyet-i 5 تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ

ve âyet-i 6 مَاخَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ

ve âyet-i 7 اِنَّا عَرَضْنَا اْلاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَالْجِبَالِ

ve âyet-i 8 يَوْمَ نَطْوِى السَّمَاۤءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ

ve âyet-i 9 وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَاْلاَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَالْقِيَامَةِ

ve âyet-i 10 لَوْ اَنْزَلْناَ هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ gibi âyetlerin küllî, umumî, ulvî ifadelerine bak.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Gaybın anahtarları Allah katındadır.” En’âm Sûresi, 6:59.
2 : “De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan Allahım!” Âl-i İmran Sûresi, 3:26.
3 : “O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. O, güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı.” A’râf Sûresi, 7:54.
4 : “Ey yer, vazifen bitti suyunu yut. Ey gök, hacet kalmadı, yağmuru kes.” Hûd Sûresi, 11:44.
5 : “Yedi gök ve yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder.” İsrâ Sûresi, 17:44.
6 : “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28.
7 : “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik.” Ahzâb Sûresi, 33:72.
8 : “O gün semâyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz.” Enbiyâ Sûresi, 21:104.
9 : “Onlar Allah’ın kudret ve azametini hakkıyla bilemediler. Halbuki kıyamet gününde yeryüzü bütünüyle Onun tasarrufundadır.” Zümer Sûresi, 39:67.
10 : “Eğer biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, elbette görürdün ki...” Haşir Sûresi, 59:21.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Birinci Söz / Sonraki Risale: On Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : normal, basit, sıradan
akis : yansıma
âli : yüce, yüksek
Âyetü’l-Kürsî : Allah’ın varlığından ve bir kısım mühim sıfatlarından bahseden Bakara Sûresinin 255. âyeti
âyine : ayna
cilve : görünme
cüz’î : küçük
fâik : üstün
fehmetmek : anlamak
ferman : buyruk
fevkinde : üstünde
feyz : bolluk, bereket
haysiyet : itibar, özellik
İsm-i Âzam : Cenab-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
istifade : faydalanma, yararlanma
kelâm : söz, konuşma
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
kütüb-ü mukaddese : mukaddes kitaplar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’ân-ı Kerim
mertebe-i kudsiye : mukaddes mertebe, yüce derece
mükâleme : konuşma
nisbet : ölçü, oran
saltanat-ı uzmâ : çok büyük saltanat
sırr-ı tefevvuk : üstünlük sırrı
suhuf-u semâviye : bazı peygamberlere gelen sahifeler halindeki küçük kitaplar
tanzir etmek : benzerini yapmak
tefevvuk : üstünlük
tereşşuh etmek : sızmak
Yükleniyor...