İşte, ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine müptelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan biçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz. O keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşru dairedeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu, sabık beyanatta elbette anladınız. Eğer mazi, yani geçmiş zamanın hadisatını sinema ile halihazırda gösterdikleri gibi, istikbaldeki ahval dahi, meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilseydi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine yüz binlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar.

Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) kendine rehber etmek gerektir.

Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih,
bir ders, bir ihtardır

Birgün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, ben de, eskiden Risale-i Nur’dan medet isteyen gençlere dediğim gibi, dedim ki:

Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat, zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü, insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak, hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
ahval : haller, vaziyetler
bâki : kalıcı ve devamlı
beyanat : açıklamalar
biçare : çaresiz, zavallı
cihet : yön
daire-i meşrua : dinin uygun gördüğü helâl daire
ebedî : sonsuz
ehl-i sefahet : zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün olan kimseler
elem : acı, keder, üzüntü
endişe-i istikbal : gelecek endişesi
gayr-i meşru : helâl olmayan, dine aykırı
hadisat : hadiseler, olaylar
halihazırda : şimdi, şu anda
haricinde : dışında
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hevesat : nefsin hoşuna giden gelip geçici istek ve arzular
iffet : namus
ihtar : hatırlatma
iktifa : yetinme
istikbal : gelecek
kâfi : yeterli
kat’iyen : kesinlikle
kemâl : mükemmellik, fazilet, erdem
mazi : geçmiş
medar-ı iftihar : övünme vesilesi, övünç kaynağı
medet : yardım
meşru : helâl, dine uygun
müptelâ : düşkün, tutulmuş
nefrin/nefret etmek : tiksinmek
nur : ışık, aydınlık
saadet : mutluluk
sabık : geçen
sarf etmek : harcamak, kullanmak
sukut-u mutlak : kesin bir şekilde düşüş, alçalış
sürur : sevinç, mutluluk
taat : itaat, Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınma
tenbih : ikaz, uyarı
terbiye-i esasiye : esas terbiye, temel eğitim
terbiye-i İslâmiye : İslâm terbiyesi
terbiye-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in insanlığa getirdiği terbiye
usul-ü din : dinin usulü, temel prensipleri
zahirî : görünürde
zayi : kaybolup gitme
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...