نَمِى خَواهَمْ “فَنَادَه” مَحٍٍْو شُدَنْ مَقْصُودْ

Bir maksut ki fenâda mahvoluyor; o maksudu istemem. Çünkü fâniyim. Fâni olanı istemem, neyleyeyim?

نَمِى خَوانَمْ “زَوَالْدَه” دَفْن شُدَنْ مَعْـبُودْ
Bir mâbud ki zevâlde defnoluyor; onu çağırmam, ona iltica etmem. Çünkü nihayetsiz muhtacım ve âcizim. Âciz olan, benim pek büyük dertlerime devâ bulamaz, ebedî yaralarıma merhem süremez. Zevâlden kendini kurtaramayan nasıl mâbud olur?

عَقْل فَرْيَادْ مِى دَارَدْ، نِدَاءِ (لآَ اُحِبُّ اْلاٰفِلِينَ) مِى زَنَدْ رُوحْ

Evet, zahire müptelâ olan akıl, şu keşmekeş kâinatta perestiş ettiği şeylerin zevâlini görmekle meyusâne feryad eder. Ve bâki bir mahbubu arayan ruh dahi, لاَ اُحِبُّ اْلاٰفِلِينَ 1 feryadını ilân ediyor.

نَمِى خٰواهَمْ نَمِى خٰوانَمْ نَمِى تَابَمْ فِرٰاقِى

İstemem, arzu etmem, tâkat getirmem mufarakati!

نَمِى اَرْزَدْ “مَرَاقَه” إِيْن زَوَالْ دَرْ پَسْ تَلاٰقِى

Der-akap zevâlle acılanan mülâkatlar, keder ve meraka değmez; iştiyaka hiç lâyık değildir. Çünkü zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i lezzetin tasavvuru dahi bir elemdir. Bütün mecazî âşıkların divanları, yani aşknameleri olan manzum kitapları, şu tasavvur-u zevâlden gelen elemden birer feryattır. Herbirinin bütün divan-ı eş’ârının ruhunu eğer sıksan, elemkârâne birer feryat damlar.

أَزْاۤنْ دَرْدِى كِرِينِ (لاَۤ اُحِبُّ اْلاٰفِلِينَ) مِى زَنَدْ قَلْبَمْ

İşte, o zevâl-âlûd mülâkatlar, o elemli mecazî muhabbetler derdinden ve belâsındandır ki, kalbim İbrahimvâri لاَۤ اُحِبُّ اْلاٰفِلِينَ ağlamasıyla ağlıyor ve bağırıyor.

دَرْ اِيْن فَانِى بَقَاخَازِى بَقَاخِيزَدْ فَنَادَنْ

Eğer şu fâni dünyada bekà istiyorsan, bekà fenâdan çıkıyor. Nefs-i emmâre cihetiyle fenâ bul ki, bâki olasın.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Batıp gidenleri sevmem.” En’âm Sûresi, 6:76.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
bâki : sonsuz, devamlı
bekà : süreklilik, sonsuzluk
cihet : yön
der-akap : derhal, hemen
divan-ı eş’âr : şiirler divanı
ebedî : sonsuz
elem : acı, üzüntü
elemkârâne : acı verircesine
elemli : acılı, üzüntülü
fâni : ölümlü, geçici
fenâ : yokluk
İbrahimvâri : Hz. İbrahim gibi
iltica etmek : sığınmak
iştiyak : şiddetli arzu
kâinat : evren, yaratılmış herşey, bütün âlemler
keşmekeş : karma karışık
mâbud : kendisine kulluk edilen
mahbup : sevgili
maksut : istek
manzum : vezinli, şiir şeklinde
mecazî : gerçek olmayan
meyusâne : ümitsizce
mufarakat : ayrılık
muhabbet : sevgi
mülâkat : kavuşma
müptelâ : düşkün, bağımlı
nefs-i emmare : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
nihayetsiz : sonsuz
perestiş : taparcasına sevme
tasavvur : düşünme, zihinde şekillendirme
tasavvur-u zevâl : sona erme düşüncesi
zahir : dış görünüm
zevâl : sona erme
zevâl-âlûd : son bulmayla bulaşık
zevâl-i lezzet : lezzetin bitmesi
Yükleniyor...