Aşkın “Hay Huy” perdelerinden en hassas tellere, damarlara dokunuyor gibi sadâ veriyorlar.Nüsha

مِيدِهَدْ هُوشَه ﮔِِﻴﺮِينْهَاى دَرِينْهَاىِ زَوَالِى اَزْ حُبِّ مَجَازِى

Fikre şu vaziyetten şöyle bir mânâ geliyor: Mecazî muhabbetlerin zevâl elemiyle gelen ağlayış, hem derinden derine hazin bir enîni ihtar ediyorlar.

بَرْ سَرِ مَحْمُودْهَا نَغْمَهَاىِ حُزْن اَﻧْﮕِﻴﺰِ اَيَازِى

Mahmud’ların, yani Sultan Mahmud gibi mahbubundan ayrılmış bütün âşıkların başlarında, hüzün-âlûd mahbuplarının nağmesinin tarzını işittiriyorlar.

مُرْدَهَارَا نَغْمَهَاىِ اَزَلِى اَزْ حُزْن اَﻧْﮕِﻴﺰ نُوَازِى

Dünyevî sadâların ve sözlerin dinlemesinden kesilmiş olan ölmüşlere ezelî nağmeleri, hüzün-engiz sadâları işittiriyor gibi bir vazifesi var görünüyorlar.

“رُوحَه” مِى اٰيَدْ اَزُو زَمْزَمَهءِ نَازُو نِيَازِى

Ruh ise, şu vaziyetten şöyle anladı ki: Eşya, tesbihat ile Sâni-i Zülcelâlin tecelliyât-ı esmâsına mukabele edip, bir naz-niyaz zemzemesidir, geliyor.

قَلْبْ مِيخَواندْ اَزِينْ اٰيَاتْهَا: سِرِّ تَوْحِيدْ زِعُلُوِّ نَظْمِ اِعْجَازِى

Kalb ise, şu herbiri birer âyet-i mücesseme hükmünde olan şu ağaçlardan sırr-ı tevhidi, bu i’câzın ulüvv-ü nazmından okuyor. Yani, hilkatlerinde o derece harika bir intizam, bir san’at, bir hikmet vardır ki, bütün esbab-ı kâinat birer fâil-i muhtar farz edilse ve toplansalar, taklit edemezler.

نَفْس مِى خَوَاهَدْ دَرِينْ وَلْوَلَهَا.. زَلْزَلَهَا: ذَوْقِ بَاقِى دَرْ فَنَاىِ دُنْيَابَازِى

Nefis ise, şu vaziyeti gördükçe, bütün rû-yi zemin velvele-âlûd bir zelzele-i firakta yuvarlanıyor gibi gördü, bir zevk-i bâki aradı. “Dünyaperestliğin terkinde bulacaksın” mânâsını aldı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

Nüsha : Şu nüsha mezaristandaki ardıç ağacına bakar بَبَالاَ مِيزَنَنْد اَزْ پَرْدَه هَاىِ “هَاىِ هُوىِ” - مُرْدَهَارَا نَغْمَه هَاىِ اَزَلِى اَزْ حُزْنَ اَنْگِيزْ نُوَازِى
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet-i mücesseme : cisimleşmiş âyet
elem : acı, üzüntü
enîn : inilti
esbab-ı kâinat : kâinattaki sebepler
eşya : şeyler, varlıklar
ezelî : başlangıcı olmayan,
fâil-i muhtar : dilediğini yapmakta serbest olan fâil
farz edilmek : varsayılmak
hazin : hüzünlü
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hilkat : yaratılış
hüzün-âlûd : hüzünle karışık
hüzün-engiz : hüzün veren
i’câz : mu’cize oluş
ihtar : hatırlatma
intizam : düzenlilik
mahbup : sevgili
mecazî : gerçek olmayan
muhabbet : sevgi
mukabele : karşılık verme
nağme : ahenk, güzel ses
naz-niyaz : dua, yalvarış
nefis : insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
rû-yi zemin : yeryüzü
sadâ : ses
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi ve her şeyi san’atla yaratan Allah
sırr-ı tevhid : Allah’ın birlik sırrı
tecelliyât-ı esmâ : Cenab-ı Hakkın isimlerinin yansımaları
tesbihat : Allah’ı, yüce şanına lâyık ifadelerle anma
ulüvv-ü nazm : nazmının yüceliği
velvele-âlûd : gürültü patırtı içinde kalmış
zelzele-i firak : ayrılık sarsıntısı
zemzeme : nağme, hoş ses
zevâl : sona erme
Yükleniyor...