ÜÇÜNCÜ HAKİKAT

Bâb-ı Hikmet ve Adalet olup ism-i Hakîm ve Âdilin cilvesidir.

Hiç mümkün müdür ki, 1 zerrelerden güneşlere kadar cereyan eden hikmet ve intizam, adalet ve mizanla Rububiyetin saltanatını gösteren Zât-ı Zülcelâl, Rububiyetin cenah-ı himayesine iltica eden ve o hikmet ve adalete iman ve ubûdiyetle tevfik-i hareket eden mü’minleri taltif etmesin? Ve o hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edepsizleri te’dip etmesin? Halbuki bu muvakkat dünyada o hikmet, o adalete lâyık binden biri, insanda icra edilmiyor, tehir ediliyor. Ehl-i dalâletin çoğu ceza almadan, ehl-i hidayetin de çoğu mükâfat görmeden buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir Mahkeme-i Kübrâya, bir saadet-i uzmâya bırakılıyor.

Evet, görünüyor ki, şu âlemde tasarruf eden Zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona burhan mı istersin? Herşeyde maslahat ve faidelere riayet etmesidir. Görmüyor musun ki, insanda bütün âzâ, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyrâtında, her yerinde, her cüz’ünde faideler ve hikmetlerin gözetilmesi; hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri varsa, o derece o uzva hikmetler ve faideler takması gösteriyor ki, nihayetsiz bir hikmet eliyle iş görülüyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Evet, “Hiç mümkün müdür ki...” Şu cümle çok tekrar ediliyor. Çünkü mühim bir sırrı ifade eder. Şöyle ki: Ekser küfür ve dalâlet, istib’addan ileri gelir. Yani, akıldan uzak ve muhal görür, inkâr eder. İşte, Haşir Sözünde kat’iyen gösterilmiştir ki, hakikî istib’ad, hakikî muhaliyet ve akıldan uzaklık ve hakikî suûbet, hattâ imtina derecesinde müşkülât, küfür yolundadır ve dalâletin mesleğindedir. Ve hakikî imkân ve hakikî makuliyet, hattâ vücub derecesinde suhulet, iman yolundadır ve İslâmiyet caddesindedir. Elhasıl, ehl-i felsefe istib’ad ile inkâra gider. Onuncu Söz, istib’ad hangi tarafta olduğunu o tabirle gösterir, onların ağızlarına bir şamar vurur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
âzâ : organlar
bâb : kapı
burhan : delil
cenah-ı himaye : koruyucu kanat
cereyan eden : meydana gelen
cilve : yansıma, görüntü
cüz’ : parça
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ehl-i dalâlet : hak yoldan sapmış, inançsız kimseler
ehl-i felsefe : felsefe ile uğraşanlar
ehl-i hidayet : doğru ve hak yolda olanlar
ekser : pekçok
elhasıl : özetle, sonuç olarak
hakikî : gerçek, doğru
icra edilmek : yerine getirilmek
iltica eden : sığınan
imtina : imkansızlık
intizam : düzenlilik
istib’ad : akıldan uzak görme
kat’iyen : kesinlikle
küfür : inkâr, inançsızlık
makuliyet : akla uygunluk
maslahat : gaye, fayda
mizan : ölçü, denge
muhal : imkansız
muhaliyet : imkansızlık
muvakkat : geçici
mü’min : iman etmiş, inanmış
müşkülât : zorluklar
nihayetsiz : sonsuz
riayet : uyma, gözetme
saadet-i uzmâ : en büyük mutluluk
sır : gizem, gizli gerçek
suhulet : kolaylık
suûbet : zorluk
şamar : tokat
taltif etmek : lütuf ve iyilikte bulunmak
te’dip : edeplendirme
ubûdiyet : kulluk
uzuv : organ
vücub : kesinlik, gereklilik
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah
zerre : atom, en küçük madde parçası
Yükleniyor...