Hem herşeyin san’atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki, nihayetsiz bir hikmetle iş görülüyor. Evet, güzel bir çiçeğin dakik programını küçücük bir tohumunda derc etmek, büyük bir ağacın sahife-i a’mâlini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihâzâtını küçücük bir çekirdekte mânevî kader kalemiyle yazmak, nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.

Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san’at bulunması, nihayet derecede Hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet, şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın fihristesini, bütün hazâin-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmâlarının âyinelerini derc etmek, nihayet derecede bir hüsn-ü san’at içinde bir hikmeti gösterir.

Şimdi, hiç mümkün müdür ki, şöyle icraat-ı Rububiyette hâkim bir hikmet, o Rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin?

Hem adalet ve mizanla iş görüldüğüne burhan mı istersin? Herşeye hassas mizanlarla, mahsus ölçülerle vücut vermek, suret giydirmek, yerli yerine koymak, nihayetsiz bir adalet ve mizan ile iş görüldüğünü gösterir.

Hem her hak sahibine istidadı nisbetinde hakkını vermek, yani vücudunun bütün levâzımâtını, bekàsının bütün cihâzâtını en münasip bir tarzda vermek, nihayetsiz bir adalet elini gösterir.

Hem istidat lisanıyla, ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla, ıztırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimî cevap vermek, nihayet derecede bir adl ve hikmeti gösteriyor.

Şimdi, hiç mümkün müdür ki, böyle en küçük bir mahlûkun en küçük bir hâcetinin imdadına koşan bir adalet ve hikmet, insan gibi en büyük bir mahlûkun bekà gibi en büyük bir hacetini mühmel bıraksın? En büyük istimdadını ve en büyük sualini cevapsız bıraksın? Rububiyetin haşmetini, ibâdının hukukunu muhafaza etmekle, muhafaza etmesin?
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adl : adalet
âyine : ayna
bekà : süreklilik, devamlılık
burhan : delil
cihâzât : donanım, cihazlar
daimî : devamlı, sürekli
dakik : ince
derc etmek : yerleştirmek
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
esmâ : isimler
fihriste : içindekiler, indeks
fihriste-i cihâzât : organların indeksi
hâcet : ihtiyaç
hâkim : hükmeden, sultan
hassas : duyarlı
haşmet : görkem, heybet
hazâin-i rahmet : rahmet hazineleri
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hilkat : yaratılış
hüsn-ü san’at : sanatın güzelliği
ıztırar : çaresizlik
ibâd : kullar
icraat-ı Rububiyet : rububiyetin gereği olan icraatlar, işler
ihtiyac-ı fitrî : yaratılıştan gelen ihtiyaç
iltica etmek : sığınmak
istidat : yetenek, kabiliyet
istimdat : yardım isteme
itaat : emre uyma
kader : Allah’ın meydana gelecek şeyleri olmadan önce bilip takdir etmesi, planlaması
kâinat : evren, yaratılmış herşey
levâzımât : gerekli şeyler
lisan : dil
mahlûk : yaratık
mizan : ölçü, denge, tartı
muhafaza : koruma
mühmel bırakmak : ihmal etmek
münasip : uygun
nihayetsiz : sonsuz
nisbetinde : ölçüsünde
Rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
sahife-i a’mâl : işlerin kaydedildiği sahife
Sâni : herşeyi sanatla yaratan Allah
sual edilmek : istenilmek
sual : istek
suret : şekil
taltif : iyilik ve lütufta bulunmak
tarihçe-i hayat : özetlenmiş hayat hikâyesi
tarz : biçim, şekil
Yükleniyor...