Hem dahi, kâinatın yüzünde serilmiş olan gayetle güzel ve san’atlı ve parlak ve süslü şu mevcudat, ışık güneşi bildirdiği gibi, misilsiz, mânevî bir cemâlin mehâsinini bildirir. Ve nazirsiz, hafî bir hüsnün letâifini iş’ar ediyor. HAŞİYE O münezzeh hüsün, o mukaddes cemâlin cilvesinden, esmâlarda, belki her isimde çok gizli defineler bulunduğunu işaret eder.

İşte şu derece âli, nazirsiz, gizli bir cemâl ise, kendi mehâsinini bir mir’atta görmek ve hüsnünün derecâtını ve cemâlinin mikyaslarını zîşuur ve müştak bir âyinede müşahede etmek istediği gibi, başkalarının nazarıyla yine sevgili cemâline bakmak için, görünmek de ister. Demek, iki vech ile kendi cemâline bakmak; biri, herbiri başka başka renkte olan âyinelerde bizzat müşahede etmek; diğeri, müştak olan seyirci ve mütehayyir olan istihsancıların müşahedesiyle müşahede etmek ister.

Demek, hüsün ve cemâl, görmek ve görünmek ister. Görmek ve görünmek ise, müştak seyirci, mütehayyir istihsan edicilerin vücudunu ister. Hüsün ve cemâl ebedî, sermedî olduğundan, müştakların devam-ı vücutlarını ister. Çünkü daimî bir cemâl ise, zâil bir müştaka razı olamaz. Zira, dönmemek üzere zevâle mahkûm olan bir seyirci, zevâlin tasavvuruyla muhabbeti adavete döner. Hayreti istihfafa, hürmeti tahkire meyleder. Çünkü, hodgâm insan, bilmediği şeye düşman olduğu gibi, yetişmediği şeye de zıttır. Halbuki, nihayetsiz bir muhabbet, hadsiz bir şevk ve istihsan ile mukabeleye lâyık olan bir cemâle karşı zımnen bir adavet ve kin ve inkâr ile mukabele eder. İşte, kâfir, Allah’ın düşmanı olduğunun sırrı bundan anlaşılıyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Âyine-misal mevcudatın birbiri arkasında zevâl ve fenalarıyla beraber, arkalarından gelenlerin üstünde ve yüzlerinde aynı hüsün ve cemâlin cilvesinin bulunması gösterir ki, cemâl onların değil. Belki o cemâller, bir hüsn-ü münezzeh ve bir cemâl-i mukaddesin âyâtı ve emârâtıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adavet : düşmanlık
âli : yüce
âyât : âyetler, deliller
âyine : ayna
âyine-misal : ayna gibi
cemâl : güzellik
cemâl-i mukaddes : kutsal ve kusursuz güzellik
cilve : yansıma, görüntü
cûd : cömertlik, el açıklığı
daimî : sürekli
define : hazine
derecât : dereceler
devam-ı vücut : varlığın devamı
ebedî : sonsuz
emârât : izler, belirtiler
esmâ : Allah’ın isimleri
fenâ : son bulma, ölümlülük
hadsiz : sınırsız
hafî : gizli
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hodgâm : bencil
hürmet : saygı
istihfaf : hafife alma
istihsan : beğenme, güzel bulma
istihsancı : güzel bulan, beğenen
iş’ar etmek : bildirmek
kemâlât : mükemmellikler, kusursuzluklar, üstünlükler
letâif : güzellikler
mehâsin : güzellikler
mevcudat : varlıklar
meyletmek : yönelmek
mikyas : ölçek
mir’at : ayna
müşahede : görme
müştak : düşkün, şiddetle arzulayan, aşık
mütehayyir : hayrete düşen
nazarıyla : bakışıyla, gözüyle
nazirsiz : benzersiz
nihayetsiz : sonsuz
sehâvet : cömertlik
sermedî : sürekli, devamlı
şevk : şiddetli istek ve arzu
tahkir : hakaret, küçümseme
tasavvur : düşünme, hayal
vecih : yön
zâil : yok olup gidici
zevâl : gelip geçicilik, kaybolma
zımnen : gizlice
zira : çünkü
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...