BİRİNCİ SURET

Hiç mümkün müdür ki, bir saltanat, bahusus böyle muhteşem bir saltanat, hüsn-ü hizmet eden muti’lere mükâfatı ve isyan edenlere mücazatı bulunmasın? Burada yok hükmündedir. Demek, başka yerde bir mahkeme-i kübrâ vardır.

İKİNCİ SURET

Bu gidişata, icraata bak: Nasıl en fakir, en zayıftan tut, ta herkese mükemmel, mükellef erzak veriliyor. Kimsesiz hastalara çok güzel bakılıyor. Hem gayet kıymettar ve şahane taamlar, kaplar, murassâ nişanlar, müzeyyen elbiseler, muhteşem ziyafetler vardır. Bak, senin gibi sersemlerden başka herkes vazifesine gayet dikkat eder. Kimse zerrece haddinden tecavüz etmez. En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne bir havf ve heybet altında hizmet eder. Demek, şu saltanat sahibinin pek büyük bir keremi, pek geniş bir merhameti var. Hem pek büyük izzeti, pek celâlli bir haysiyeti, namusu vardır.

Halbuki kerem ise, in’âm etmek ister. Merhamet ise ihsansız olamaz. İzzet ise gayret ister. Haysiyet ve namus ise, edepsizlerin te’dibini ister. Halbuki şu memlekette o merhamet, o namusa lâyık binden biri yapılmıyor. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.

ÜÇÜNCÜ SURET

Bak, ne kadar âli bir hikmet, bir intizamla işler dönüyor. Hem ne kadar hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor. Halbuki, hikmet-i hükûmet ise, saltanatın cenah-ı himayesine iltica eden mültecilerin taltifini ister. Adalet ise, raiyetin hukukunun muhafazasını ister ta hükûmetin haysiyeti, saltanatın haşmeti muhafaza edilsin. Halbuki, şu yerlerde o hikmete, o adalete lâyık binden biri icra edilmiyor. Senin gibi sersemler, çoğu ceza görmeden buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüce, yüksek
bahusus : özellikle
celâlli : görkemli, haşmetli, yüce
cenah-ı himaye : koruma kanadı
dâr-ı mücazat ve zindan : ceza ve hapis yeri
dâr-ı mükâfat ve ihsan : ödüllendirme ve iyilik yeri
delâil : deliller, işaretler
emin : güvenilir
erzak : rızıklar; yiyecek ve içecekler
had ve hesabı olmamak : sonsuz ve sınırsız olmak
haddinden tecavüz etmek : çizgiyi aşmak, ileri gitmek
hakiki : gerçek, doğru
havf : korku
haysiyet : şeref, itibar, değer
heybet : saygıyla beraber korku duygusunu uyandıran hal
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hikmet-i hükûmet : hükûmetin gözettiği fayda
hüsn-ü hizmet : güzel hizmet
ihsan : bağış, iyilik
iltica : sığınma
in’âm : nimetlendirme
intizam : düzen
itaat : emre uyma
izzet : şeref, üstünlük, yücelik
kerem : cömertlik, iyilik, bağış
kıymettar : kıymetli, değerli
mahkeme-i kübrâ : öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
mazlum : zulme, haksızlığa uğrayan
mizan : ölçü, denge
muamele : iş, davranış
muhteşem : ihtişamlı, görkemli
murassâ : kıymetli taşlarla süslenmiş
muti’ : itaatkâr, emre uyan
mücazat : ceza
mükâfat : ödül
mükellef : mükemmel şekilde hazırlanmış
mütevaziâne : alçak gönüllülükle
müzeyyen : süslü
saltanat : sultanlık, egemenlik
suret : şekil, görüntü
şahane : çok güzel, mükemmel
taam : yiyecek
te’dip : edeplendirme, terbiye etme
temerrüt : inat
zerrece : en ufak bir şekilde
zillet : alçaklık, aşağılık
Yükleniyor...