Çünkü, meselâ havanın herbir zerresi, herbir çiçekle herbir meyveye, herbir yaprağa girer ve işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnuların tarz-ı teşkilâtını ve suretlerini ve heyetlerini bilmek lâzımdır ta içinde işleyebilsin. Demek muhît bir ilim ve kudrete mâlik olmalı ki böyle yapsın.

Meselâ, toprakta, herbir zerresi, kabildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medar ve menşe olsun. Eğer memur olmazsa, lâzım geliyor ki, otlar ve ağaçlar adedince mânevî cihazat ve makineleri tazammun etsin. Veyahut onların bütün tarz-ı teşkilâtını bilir, yapar, bütün onlara giydirilen suretleri tanır, dikebilir bir san’at ve kudret vermek lâzım gelir. Daha sair mevcudatı da kıyas et. Ta, anlayacaksın ki, herşeyde aşikâre vahdâniyetin çok delilleri var.

Evet, birşeyden herşeyi yapmak ve herşeyi birtek şey yapmak, herşeyin Hâlıkına has bir iştir. وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 ferman-ı zîşânına dikkat et. Demek, Vâhid-i Ehadi kabul etmemekle, mevcudat adedince ilâhları kabul etmek lâzım gelir.

İKİNCİ İŞARET

Hikâyede bir yâver-i ekremden bahsedilmiş ve denilmiş ki: Kör olmayan herkes onun nişanlarını görmekle anlar ki, o zât padişahın emriyle hareket eder ve onun has bendesidir. İşte o yâver-i ekrem, Resul-i Ekremdir (aleyhissalâtü vesselâm).

Evet, şöyle müzeyyen bir kâinatın öyle mukaddes bir Sâniine böyle bir Resul-i Ekrem, ışık şemse lüzumu derecesinde elzemdir. Çünkü nasıl güneş ziya vermeksizin mümkün değildir. Öyle de, Ulûhiyet de peygamberleri göndermekle kendini göstermeksizin mümkün değildir.

Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet kemâlde olan bir cemâl, gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin?

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aşikâre : açıkça
bende : köle, kul
cemâl : güzellik
cihazat : donanım
elzem : çok lüzumlu
ferman-ı zîşân : şan ve şeref sahibi buyruk
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
has : özel, ait
heyet : genel yapı, bütün
hezeyan : saçmalama
kabil : mümkün, olabilir
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kudret : güç, kuvvet, iktidar
mâlik : sahip
masnu : sanat eseri
mecnunluk : delilik, akılsızlık
medar : dayanak, eksen
menşe : kaynak, esas
mevcudat : varlıklar
muhît : ihatalı, herşeyi kuşatan
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
mukaddes : kutsal, her türlü kusur ve noksandan yüce
müzeyyen : süslenmiş
nihayet : son
nişan : alâmet, işaret
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sair : diğer
Sâni : herşeyi sanatla yaratan Allah
suret : şekil, biçim
şems : güneş
târif edici : tanıtcı
tarz-ı teşkilât : meydana geliş tarzı
tazammun etmek : içermek, içine almak
Ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye layık olma, ilâhlık
ulûhiyet-i mutlaka : hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın ilâh olma, mutlak ilâhlık
vahdâniyet : Allah’ın birliği
Vâhid-i Ehad : bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden Allah
yaver-i ekrem : çok değerli, yüksek rütbeli memur
zerre : atom, maddenin en küçük parçası
ziya : ışık
Yükleniyor...