Madem her insan cüz’iyetten ve süfliyetten tecerrüd edip en yüksek bir makam-ı küllîye çıkamıyor, o Hâkimin küllî hitabına bizzat muhatap olamıyor. Elbette, o insanlar içinde bazı efrad-ı mahsusa, o vazifeyle muvazzaf olacaklar, tâ iki cihetle münasebeti bulunsun: hem insan olmalı, tâ insanlara muallim olsun; hem ruhen gayet ulvî olmalı ki, tâ doğrudan doğruya hitaba mazhar olsun.

Şimdi, madem şu insanlar içinde, şu kâinat Sâniinin makàsıdını en mükemmel bir surette bildiren ve şu kâinat tılsımını keşfeden ve hilkatin muammâsını açan ve rububiyetin mehâsin-i saltanatına en mükemmel tarzda dellâllık eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Elbette, bütün efrad-ı insaniye içinde öyle bir mânevî seyr ü sülûkü olacaktır ki, cismanî âlemde seyr ü seyahat suretinde bir Miracı olacaktır. Yetmiş bin perde 1 tabir olunan berzah-ı esmâ ve tecellî-i sıfât ve ef’âl ve tabakat-ı mevcudatın arkasına kadar kat’-ı merâtip edecektir. İşte Mirac budur.

Yine hatıra geliyor ki: Ey müstemi’! Sen kalbinden diyorsun ki, “Nasıl inanayım? Herşeyden daha yakın bir Rabbe, binler sene mesafeyi kat’ edip yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Onunla görüşmek ne demektir?”

Biz de deriz ki: Cenâb-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır.2 Fakat herşey Ondan nihayetsiz uzaktır.3

Nasıl ki, güneşin şuuru ve konuşması olsa, senin elindeki âyine vasıtasıyla seninle konuşabilir, istediği gibi sende tasarruf eder. Belki, âyine-misal senin gözbebeğinden sana daha yakın olduğu halde, sen dört bin sene kadar ondan uzaksın; hiçbir cihette ona yanaşamazsın. Eğer terakki etsen, kamer makamına gelip doğrudan doğruya bir mukabele noktasına çıksan, ona yalnız bir nevi âyinedarlık edebilirsin.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr 6:148; el-Asbahânî, el-Azamet 2:671, 681; Ebû Ya’lâ, el-Müsned 2:212; ed-Deylemî, el-Müsned 2:221.
2 : bk. Kaf Sûresi, 5016; Vâkıa Sûresi, 56:85.
3 : bk. En’âm Sûresi, 6:103.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Birinci Esas / Sonraki Risale: Üçüncü Esas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âyine : ayna
âyine-misal : ayna gibi
berzah-ı esmâ : Allah’ın güzel isimlerinin tecellîsindeki ara bölgeler, isimler arasındaki mânâlar
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihet : yön, şekil
cismanî : maddî yapısı olan
cüz’iyet : ferdîlik
dellâllık : ilan edicilik, duyuruculuk
efrad-ı insaniye : insan fertleri
efrad-ı mahsus : özel ve seçilmiş fertler, kişiler
Hâkim : herşeyi hükmü altında tutup idare eden ve yargılayan ve herşeye galip olan Allah
hilkat : yaratılış
hitab : konuşma
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kamer : ay
kat etme : aşma, yol alma
kat’-ı merâtip : mertebeleri aşma, yükselme
keşfetmek : gizli bir şeyi ortaya çıkarmak
küllî : genel ve kapsamlı
makam-ı küllîye : genele bakan kapsamlı makam
makàsıd : maksatlar, gayeler
mazhar : erişme, nail olma
mehâsin-i saltanat : saltanatın güzellikleri
Mirac : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk
muallim : öğretmen
muammâ : anlaşılması zor sır
muvazzaf : görevli
münasebet : bağlantı, ilişki
müstemi’ : dinleyici
nihayetsiz : sonsuz
Sâni : herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah
seyr ü seyahat : yolculuk
seyr ü sülûk : mânevî ve ruhî yolculuk
suret : şekil, biçim
süfliyet : alçaklık, aşağılık
şuur : bilinç, idrak
tabakat-ı mevcudat : varlık tabakaları
tabir : ifade, adlandırma
tasarruf : dilediği gibi kullanma, yönetme
tecellî-i sıfât ve ef’âl : Allah’ın sıfat ve fiillerinin tecellisi, görünmesi
tecerrüd : sıyrılma
terakki : yükselme, ilerleme
tılsım : sır, gizli gerçek
ulvî : yüce
Yükleniyor...