Hadsiz elemler içinde nihayetsiz ağır bir yükü, zayıf ve âciz beline yükletir. Çünkü, insan Cenâb-ı Hakkı tanımazsa ve Ona tevekkül etmezse, o vakit, insan, gayet derecede âciz ve zayıf, nihayet derecede muhtaç, fakir, hadsiz musibetlere maruz, elemli, kederli bir fâni hayvan hükmünde olup,1 bütün sevdiği ve alâka peydâ ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak elemini çeke çeke, nihayette, bâki kalan bütün ahbabını bir firak-ı elîm içinde bırakıp, kabrin zulümatına yalnız olarak gider.

Hem müddet-i hayatında gayet cüz’î bir ihtiyar ve küçük bir iktidar ve kısacık bir hayat ve az bir ömür ve sönük bir fikir ile, nihayetsiz elemlerle ve emellerle faidesiz çarpışır ve hadsiz arzuların ve makàsıdın tahsiline, semeresiz, boşu boşuna çalışır.2

Hem kendi vücudunu yükleyemediği halde, koca dünya yükünü biçare beline ve kafasına yüklenir. Daha Cehenneme gitmeden Cehennem azâbını çeker.3

Evet, şu elîm elemi ve dehşetli mânevî azâbı hissetmemek için, ehl-i dalâlet, iptal-i his nev’inden gaflet sarhoşluğuyla muvakkaten hissetmez. Fakat hissedeceği zaman, kabre yakın olduğu vakit, birden hisseder. Çünkü, Cenâb-ı Hakka hakikî abd olmazsa, kendi kendine mâlik zannedecek. Halbuki, o cüz’î ihtiyar, o küçük iktidarı ile şu fırtınalı dünyada vücudunu idare edemiyor.

Hayatına muzır mikroptan tut, tâ zelzeleye kadar binler taife düşmanları, hayatına karşı tehacüm vaziyetinde görür. Elîm bir korku dehşeti içinde, her vakit kendine müthiş görünen kabir kapısına bakıyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. A’râf Sûresi, 7:179 Furkan Sûresi;, 25:43-44; Muhammed Sûresi, 47:12.
2 : bk. Bakara Sûresi, 2:217; Mâide Sûresi, 5:5, 53; En’âm Sûresi, 6:88; A’raf Sûresi, 7:147; Hûd Sûresi, 11:16; Zümer Sûresi, 39:65; Muhammed Sûresi, 47:9, 27, 32.
3 : bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:56; En’âm Sûresi, 6:124-125; A’râf Sûresi, 7:152; Şûrâ Sûresi, 9:155; Ra’d Sûresi, 13:34; Zümer Sûresi, 39:22; Fussilet Sûresi, 41:16.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İkinci Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
âciz : güçsüz, zayıf
ahbap : sevgililer, dostlar
alâka peydâ etmek : ilgili olmak
alâkadar : alâkalı, ilgili
Alîm : herşeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah
bâki kalan : geride kalan
biçare : çaresiz
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cüz’î : küçük, az.
dehşet : ürküntü, korku
dehşetli : korkunç
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler
elem : acı, sıkıntı, keder
elîm : acıklı, üzücü
emel : arzu, istek
eşya : varlıklar
fâni : gelip geçici, ölümlü
firak : ayrılık
firak-ı elîm : acı veren ayrılık
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hadsiz : sınırsız
hakikî : gerçek, doğru
Hakîm : herşeyi hikmetle yapan Allah
ihtiyar : irade, tercih, seçme gücü
iktidar : güç, kudret
iptal-i his : duyguyu etkisizleştirme, uyuşturma
itibarıyla : özelliğiyle
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
makàsıd : maksatlar, gayeler
mâlik : sahip
maruz : uğramış, tesiri altında kalmış
musibet : belâ, felâket, sıkıntı
muvakkaten : geçici olarak
muzır : zararlı
müddet-i hayat : hayat süresi
mütemadiyen : sürekli olarak
müthiş : dehşetli, korkunç
nev’ : çeşit, tür
nev-i insanî : insan türü, insanlık
nihayet : son
nihayetsiz : sonsuz, sınırsız
Rahîm : rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
semere : meyve
tahsil : elde etme, kazanma
taife : grup
tehacüm : hücum etme
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
zelzele : sarsıntı, deprem
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...