Ve mefhum-u muhalifle der: “Semâvât ve arz, ehl-i imanın ölmesiyle ağlarlar.” Zira, ehl-i iman ise, çünkü semâvât ve arzın vazifelerini bilir. Hakikî hakikatlerini tasdik ediyor. Ve onların ifade ettikleri mânâları iman ile anlıyor. “Ne kadar güzel yapılmışlar, ne kadar güzel hizmet ediyorlar” diyor. Ve onlara lâyık kıymeti veriyor ve ihtiram ediyor. Cenâb-ı Hak hesabına onlara ve onlar âyine oldukları esmâya muhabbet ediyor. İşte, bu sır içindir ki, semâvât ve zemin, ağlar gibi ehl-i imanın zevâline mahzun oluyorlar.

Mühim bir sual: Diyorsunuz ki: “Muhabbet ihtiyarî değil. Hem, ihtiyac-ı fıtrîye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim. Peder ve valide ve evlâtlarımı severim. Refika-i hayatımı severim. Dost ve ahbaplarımı severim. Enbiya ve evliyayı severim. Hayatımı, gençliğimi severim. Baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfât ve esmâsına verebilirim? Bu ne demektir?”

Elcevap: Dört Nükteyi dinle.

BİRİNCİ NÜKTE

Muhabbet çendan ihtiyarî değil. Fakat, ihtiyar ile, muhabbetin yüzü bir mahbuptan diğer bir mahbuba dönebilir. Meselâ, bir mahbubun çirkinliğini göstermekle, veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya âyine olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü mecazî mahbuptan hakikî mahbuba çevrilebilir.

İKİNCİ NÜKTE

Tâdât ettiğin sevdiklerini sevme demiyoruz. Belki onları Cenâb-ı Hakkın hesabına ve Onun muhabbeti namına sev deriz. Meselâ, leziz taamları, güzel meyveleri, Cenâb-ı Hakkın ihsanı ve o Rahmân-ı Rahîmin in’âmı cihetinde sevmek, Rahmân ve Mün’im isimlerini sevmektir; hem mânevî bir şükürdür. Şu muhabbet yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahmân namına olduğunu gösteren, meşru dairesinde kanaatkârâne kazanmak ve mütefekkirâne, müteşekkirâne yemektir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İkinci Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbap : sevgililer, dostlar
arz : yer
binaen : dayanarak
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihet : yön
çendan : gerçi
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
enbiya : peygamberler
esmâ : isimler
evliya : veliler
hakikat : gerçek mahiyet, asıl ve esas
hakikî : gerçek
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihtiram : saygı gösterme
ihtiyac-ı fıtrî : yaratılıştan gelen ihtiyaç
ihtiyar : irade, tercih, seçme gücü
ihtiyarî : isteğe bağlı, iradeyle yapılan
in’âm : nimetlendirme
lâyık-ı muhabbet : sevgiye lâyık
leziz : lezzetli
mahbup : sevgili
mahzun olma : üzülme, hüzünlenme
mecazî : gerçek olmayan
mefhum-u muhalif : bir sözün ters mânâsı, zıt anlam
muhabbet etme : sevme
Mün’im : gerçek nimet verici olan Allah
nam : ad
nefis : kişinin kendisi; insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nefrin : beddua
nükte : ince ve derin mânâ
peder : baba
Rahmân : rahmeti sonsuz, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah
Rahmân-ı Rahîm : kullarına karşı sınırsız rahmet sahibi olan ve rahmetinin eserleri dünya ve âhireti dolduran Allah
refika-i hayat : hayat arkadaşı, eş
semâvat : gökler
sıfât : vasıflar, özellikler
taam : yiyecek
tâdât etmek : saymak
valide : anne
zemin : yer
zevâl : geçip gitme
zira : çünkü
Yükleniyor...