Hem dost ve ahbap ise, eğer onlar iman ve amel-i salih sebebiyle Cenâb-ı Hakkın dostları iseler, 1 اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ sırrınca, o muhabbet dahi Hakka aittir.

Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlâhiyenin mûnis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et.2 Fakat çabuk bozulan hüsn-ü suretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise, ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaife, lâtife mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa, hüsn-ü suretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda biçare hakkını kaybeder.

Hem enbiya ve evliyayı sevmek, Cenâb-ı Hakkın makbul ibâdı olmak cihetiyle, Cenâb-ı Hakkın namına ve hesabınadır. Ve o nokta-i nazardan Ona aittir.3

Hem hayatı, Cenâb-ı Hakkın insana ve sana verdiği en kıymettar ve hayat-ı bâkiyeyi kazandıracak bir sermaye ve bir define ve bâki kemâlâtın cihâzâtını câmi’ bir hazine cihetiyle onu sevmek, muhafaza etmek, Cenâb-ı Hakkın hizmetinde istihdam etmek, yine o muhabbet bir cihette Mâbûda aittir.

Hem gençliğin letâfetini, güzelliğini, Cenâb-ı Hakkın lâtif, şirin, güzel bir nimeti nokta-i nazarından istihsan etmek, sevmek, hüsn-ü istimal etmek, şâkirâne bir nevi muhabbet-i meşruadır.

Hem baharı, Cenâb-ı Hakkın nuranî esmâlarının en lâtif, güzel nakışlarının sahifesi ve Sâni-i Hakîmin antika san’atının en müzeyyen ve şâşaalı bir meşher-i san’atı olduğu cihetiyle mütefekkirâne sevmek, Cenâb-ı Hakkın esmâsını sevmektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah için sevmek.” Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Kıyâmet 60; Müsned 3:438, 440.
2 : bk. Nahl Sûresi, 16:72.
3 : bk. Âl-i İmran, 3:31; Buhârî, Îman 66-67; Tirmizî, Îman 10.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İkinci Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbap : sevgililer, dostlar
âhir : son
amel-i salih : Allah için yapılan iyi işler
bâki : devamlı, kalıcı
biçare : çaresiz
câmi’ : kapsayan, içine alan
cazibedar : çekici
cemâl : güzellik
cemâl-i şefkat : şefkat güzelliği
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihazât : cihazlar, donanım
cihet : yön
enbiya : peygamberler
esmâ : isimler
evliya : veliler
Hak : varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı
hukuk-u hürmet : saygı hakkı
hüsn-ü istimal etmek : güzel kullanmak
hüsn-ü sîret : ahlâk güzelliği
hüsn-ü suret : dış görünüş güzelliği
ibâd : kullar
istihdam etmek : çalıştırmak
istihsan etmek : beğenmek, güzel bulmak
kemâlât : mükemmellikler
kıymettar : kıymetli
lâtif : güzel, hoş
letâfet : hoşluk, güzellik
Mâbud : Kendisine ibadet edilen Allah
mahlûk : yaratık
mahsus : özel
makbul : kabul gören
meşher-i san’at : san’at eserlerinin sergilendiği yer
muhabbet : sevgi
muhabbet-i meşrua : dine uygun sevgi
muhafaza etmek : korumak
mûnis : canayakın, dost
müzeyyen : süslenmiş
nakış : işleme, süsleme
nam : ad
nevi : tür, çeşit
nezaket : incelik, zariflik
nokta-i nazar : bakış açısı
nuranî : nurlu, parlak
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın şefkat ve merhameti
refika-i hayat : hayat arkadaşı, eş
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah
şâkirâne : şükrederek
şâşaalı : parlak, göz alıcı
ulvî : yüce
zaife : zayıf, güçsüz
zevâl : sona erme
ziyadeleşmek : artmak, fazlalaşmak
Yükleniyor...