Hem onun mahiyeti harfiyedir; başkasının mânâsını gösterir. Rububiyeti hayaliyedir. Vücudu o kadar zayıf ve incedir ki, bizzat kendinde hiçbir şeye tahammül edemez ve yüklenemez. Belki, eşyanın derecat ve miktarlarını bildiren mizanülhararet ve mizanülhava gibi mizanlar nev’inden bir mizandır ki, Vâcibü’l-Vücudun mutlak ve muhit ve hudutsuz sıfâtını bildiren bir mizandır. 1
İşte, mahiyetini şu tarzda bilen ve iz’ân eden ve ona göre hareket eden,
2 قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا beşaretinde dahil olur. Emaneti bihakkın eda eder ve o enenin dürbünüyle, kâinat ne olduğunu ve ne vazife gördüğünü görür. Ve âfâkî malûmat nefse geldiği vakit, enede bir musaddık görür; o ulûm, nur ve hikmet olarak kalır, zulmet ve abesiyete inkılâb etmez.
Vakta ki, ene, vazifesini şu suretle ifa etti; vahid-i kıyasî olan mevhum rububiyetini ve farazî mâlikiyetini terk eder.
3 لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ der, hakikî ubûdiyetini takınır, makam-ı ahsen-i takvime çıkar.
Eğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup vazife-i fıtriyesini terk ederek kendine mânâ-yı ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse, o vakit emanette hıyanet eder, 4 وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا altında dahil olur. İşte, bütün şirkleri ve şerleri ve dalâletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki, semâvât ve arz ve cibal tedehhüş etmişler, farazî bir şirkten korkmuşlar.
İşte, mahiyetini şu tarzda bilen ve iz’ân eden ve ona göre hareket eden,
2 قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا beşaretinde dahil olur. Emaneti bihakkın eda eder ve o enenin dürbünüyle, kâinat ne olduğunu ve ne vazife gördüğünü görür. Ve âfâkî malûmat nefse geldiği vakit, enede bir musaddık görür; o ulûm, nur ve hikmet olarak kalır, zulmet ve abesiyete inkılâb etmez.
Vakta ki, ene, vazifesini şu suretle ifa etti; vahid-i kıyasî olan mevhum rububiyetini ve farazî mâlikiyetini terk eder.
3 لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ der, hakikî ubûdiyetini takınır, makam-ı ahsen-i takvime çıkar.
Eğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup vazife-i fıtriyesini terk ederek kendine mânâ-yı ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse, o vakit emanette hıyanet eder, 4 وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا altında dahil olur. İşte, bütün şirkleri ve şerleri ve dalâletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki, semâvât ve arz ve cibal tedehhüş etmişler, farazî bir şirkten korkmuşlar.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : bk. Tîn Sûresi, 95:4.
2 : “Nefsini günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir.” Şems Sûresi, 91:9.
3 : Mülk Ona, hamd Ona, hüküm Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz
4 : “Nefsini günaha daldıran, hüsrana düşmüştür.” Şems Sûresi, 91:10.
2 : “Nefsini günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir.” Şems Sûresi, 91:9.
3 : Mülk Ona, hamd Ona, hüküm Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz
4 : “Nefsini günaha daldıran, hüsrana düşmüştür.” Şems Sûresi, 91:10.
Önceki Risale: Yirmi Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: Otuz Birinci Söz