İşte, diyanete itaat etmeyen felsefenin böyle yolunu şaşırdığı içindir ki, ene kendi dizginini eline almış, dalâletin herbir nev’ine koşmuş. İşte şu vecihteki enenin başı üstünde bir şecere-i zakkum neşvünemâ bulup âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını kaplamış.

İşte, o şecerenin kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında beşerin enzârına verdiği meyveler ise, asnamlar ve âlihelerdir. Çünkü, felsefenin esasında kuvvet müstahsendir. Hattâ “El-hükmü li’l-galib” bir düsturudur. “Galebe edende bir kuvvet var; kuvvette hak vardır” der. HAŞİYE-1 Zulmü mânen alkışlamış, zalimleri teşçi etmiştir ve cebbarları ulûhiyet dâvâsına sevk etmiştir.

Hem masnudaki güzelliği ve nakıştaki hüsnü, masnua ve nakşa mal edip, Sâni ve Nakkâşın mücerred ve mukaddes cemâlinin cilvesine nisbet etmeyerek, “Ne güzel yapılmış” yerine “Ne güzeldir” der, perestişe lâyık bir sanem hükmüne getirir. Hem herkese satılan muzahraf, hodfuruş, gösterici, riyâkâr bir hüsnü istihsan, ettiği için riyâkârları alkışlamış, sanem misalleri kendi âbidlerine âbide HAŞİYE-2 yapmıştır.

O şecerenin kuvve-i gadabiye dalında, biçare beşerin başında küçük büyük Nemrutlar, Firavunlar, Şeddadlar meyvelerini yetiştirmiş; kuvve-i akliye dalında, âlem-i insaniyetin dimağına dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun gibi meyveleri vermiş, beşerin beynini bin parça etmiştir.

Şimdi şu hakikati tenvir için, felsefe mesleğinin esâsât-ı fâsidesinden neş’et eden neticeleriyle, silsile-i nübüvvetin esâsât-ı sâdıkasından tevellüd eden neticelerinin binler muvazenesinden, nümune olarak üç dört misal zikrediyoruz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE-1 : Düstur-u nübüvvet “Kuvvet haktadır; hak kuvvette değildir” der, zulmü keser, adaleti temin eder.
HAŞİYE-2 : Yani; o sanem-misâller, perestişkârlarının hevesatlarına hoş görünmek ve teveccühlerini kazanmak için riyakârane gösteriş ile ibadet gibi bir vaziyet gösteriyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: Otuz Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âbide : tapınak, ibadet edilecek yer, heykel
âlihe : bâtıl ilâhlar, tanrılar
asnam : putlar
cebbar : zorba, zalim
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
dehriyyun : dünyanın sonsuz olduğuna inanıp, âhireti inkâr edenler
dimağ : beyin
diyanet : din
düstur-u nübüvvet : peygamberliğin prensibi, kuralı
el-hükmü li’l-galib : güç ve yetki üstün olanındır
enzâr : bakışlar, dikkatler
esâsat-ı fâside : bozuk esaslar, çürük temeller
galebe : üstün gelme
hevesat : nefsin gelip geçici arzu ve istekleri
hodfuruş : kendini beğendirmeye çalışan
hüsn : güzellik
kuvve-i akliye : akıl duygusu
kuvve-i gadabiye : öfke duygusu
kuvve-i şeheviye-i behîmiye : hayvanî şehvet duygusu
maddiyyun : materyalistler, herşeyi maddeye bağlayanlar
masnu : san’at eseri
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten yüce, kutsal
muzahraf : sahte yaldızlı, süslemeli
mücerred : soyutlanmış, hâlis, saf
müstahsen : güzel karşılanan, beğenilen
Nakkaş : herşeyi san’atlı bir şekilde nakış nakış işleyen Allah
neş’et eden : doğan, ortaya çıkan
neşvünemâ : büyüyüp gelişme
nisbet etmek : bağ kurmak
perestişkâr : tapan, ibadet eden
riyakârane : gösterişli bir şekilde
sanem-misal : put gibi
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
şecere-i zakkum : Cehennemdeki zakkum ağacı
tabiiyyun : tabiatçılar, yaratıcı olarak tabiatı kabul edenler
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
teşçi etmek : cesaretlendirmek
Yükleniyor...