Öyle de, semâvât ve arz, böyle iki daire-i teklif ve tecrübe ve imtihan için açılmıştır. Müddet bittikten sonra, semâvât ve arz, daire-i teklife ait eşyayı emr-i İlâhî ile bertaraf eder, derler: “Yâ Rabbenâ! Buyurun, ne için bizi istihdam edersen et. Hakkımız Sana itaattir. Her yaptığın şey de haktır.”

İşte, cümlelerindeki üslûbun haşmetine bak, dikkat et.

Hem meselâ,

يَاۤ اَرْضُ ابْلَعِى مَاۤءَكِ وَياَسَمَاۤءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَاۤءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ 1

İşte şu âyetin bahr-i belâğatinden bir katreye işaret için, bir üslûbunu bir temsil âyinesinde göstereceğiz.

Nasıl bir harb-i umumîde bir kumandan, zaferden sonra, ateş eden bir ordusuna “Ateş kes!” ve hücum eden diğer bir ordusuna “Dur!” der, emreder; o anda ateş kesilir, hücum durur. “İş bitti, istilâ ettik, bayrağımız düşmanın merkezlerinde yüksek kalelerinin başında dikildi. Esfelü’s-sâfilîne giden o edepsiz zalimler cezalarını buldular” der.

Aynen öyle de, Padişah-ı Bîmisal, kavm-i Nuh’un mahvı için semâvât ve arza emir vermiş. Vazifelerini yaptıktan sonra, ferman ediyor: “Ey arz, suyunu yut. Ey semâ, dur, işin bitti.” Su çekildi. Dağın başında memur-u İlâhînin çadır vazifesini gören gemisi kuruldu. Zalimler cezalarını buldular.

İşte şu üslûbun ulviyetine bak. “Zemin ve gök, iki muti’ asker gibi emir dinler, itaat ederler” diyor. İşte şu üslûp işaret eder ki, insanın isyanından kâinat kızıyor, semâvât ve arz hiddete geliyorlar. Ve şu işaretle der ki: “Yer ve gök iki muti’ asker gibi emirlerine bakan bir Zâta isyan edilmez, edilmemeli.” Dehşetli bir zecri ifade eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve ‘Zalimler güruhu Allah’ın rahmetinden uzak olsun’ denildi.” Hûd Sûresi, 11:44.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : yer, dünya
âyine : ayna
bahr-i belâğat : belâğat denizi
bertaraf etmek : bir tarafa atmak
daire-i teklif : sorumluluk ve imtihan yeri
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
esfelü’s-sâfilîn : aşağıların en aşağısı
ferman : emir, buyruk
hadise-i umumiye : geneli ilgilendiren ve her tarafı kuşatan olay
hak : doğru
hakaik : gerçekler
harb-i umumî : dünya savaşı
haşmet : büyüklük, görkem
hiddet : öfke, gazap
istihdam etmek : çalıştırmak, kullanmak
istilâ etmek : ele geçirmek
kâinat : evren, yaratılmış herşey
katre : damla
kavm-i Nuh : Nuh kavmi
mahv : yok olma
maslahat : fayda, yarar
memur-u İlâhî : Allah’ın memuru
muti’ : itaat eden
münkad : boyun eğen
netâic : sonuçlar
Padişah-ı Bîmisal : eşsiz ve benzeriz Padişah Allah
semâ : gök
semâvat : gökler
tecrübe : deneme
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
tufan : büyük su baskını
ulviyet : yücelik
üslûb : ifade tarzı
Yâ Rabbenâ : ey Rabbimiz
zecr : sakındırma
zemin : yer
Yükleniyor...