Demek لَوْ كَانَ فِيهِمَاۤ اٰلِهَةٌ اِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتَا 1 hükmünce, şu bütün kâinatta gündüz gibi görünen bu intizam-ı ekmeli, bu insicam-ı ecmeli, kör olup görmüyorlar. Halbuki bir köyde iki müdür, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa, intizam zir ü zeber olur ve insicam herc ü merce düşer. Halbuki, sinek kanadından, tâ semâvât kandillerine kadar, o derece ince bir intizam gözetilmiş ki, sinek kanadı kadar şirke yer bırakılmamış. Madem bunlar bu derece hilâf-ı akıl ve hikmet ve münâfi-i his ve bedâhet hareket ediyorlar; onların tekzipleri seni tezkirden vazgeçirmesin.

İşte, silsile-i hakaik olan şu âyâtın yüzer cevherlerinden, yalnız ifham ve ilzama dair birtek cevher-i beyanîsini icmâlen beyan ettik. Eğer iktidarım olsaydı, birkaç cevherlerini daha gösterseydim, “Şu âyetler tek başıyla bir mu’cizedir” sen dahi diyecektin.

Amma ifham ve talimdeki beyanat-ı Kur’âniye o kadar harikadır, o derece letafetli ve selâsetlidir; en basit bir âmi, en derin bir hakikati onun beyanından kolayca tefehhüm eder. Evet, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan çok hakaik-i gàmızayı, nazar-ı umumîyi okşayacak, hiss-i âmmeyi rencide etmeyecek, fikr-i avâmı taciz edip yormayacak bir surette, basitâne ve zahirâne söylüyor, ders veriyor. Nasıl bir çocukla konuşulsa, çocukça tabirat istimal edilir.

Öyle de, تَنَزُّلاٰتٌ اِلٰهِيَّةٌ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ 2 denilen mütekellim üslûbunda muhatabın derecesine sözüyle nüzul edip öyle konuşan esâlib-i Kur’âniye, en mütebahhir hükemanın fikirleriyle yetişemediği hakaik-i gàmıza-ı İlâhiye ve esrar-ı Rabbâniyeyi müteşabihat suretinde bir kısım teşbihat ve temsilâtla en ümmî bir âmiye ifham eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harab olup giderdi.” Enbiya Sûresi, 21:22.
2 : Cenâb-ı Hakkın kullarının anlayış seviyesine göre konuşması.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmi : cahil
âyât : ayetler
basitâne : basitçe
beyan : açıklama
beyanat-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın açıklamaları
cevher-i beyanî : beyâna dair cevher
esbabperest : sebeplere tapan
fikr-i avâm : halkın düşüncesi
hakaik-i gàmıza : derin hakikatler
hakikat : gerçek
herc ü merc : karışıklık, dağınıklık
hilâf-ı akıl ve hikmet : akla ve hikmete aykırı
hiss-i âmme : genelin duygusu
icmâlen : özetle, kısaca
ifham : (ha ile) delille susturma
ifham : (he ile) anlatma
ilzam : susturma, mağlup etme
insicam : düzgünlük, uyumluluk, pürüzsüz olma
insicam-ı ecmel : çok güzel uyumluluk, hiç pürüzü olmama
intizam : düzen, tertip
intizam-ı ekmel : çok mükemmel düzenlilik
istiğna : ihtiyaç duymama
istimal : kullanma
kâinat : evren, yaratılmış herşey
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
letafetli : hoş, güzel
mu’cize : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
muâraza : sözle mücadele
münâfi-i his ve bedâhet : duygu ve açıklığa zıt
mütekellim : konuşan
nazar-ı umumî : umumun bakışı
nevi : çeşit, tür
nokta-i istinad : dayanak noktası
rencide etmek : incitmek
sanemperest : puta tapan
selâset : sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık
semâvat : gökler
silsile-i hakaik : gerçekler zinciri
suret : şekil, biçim
şirk : ortak
tabirat : tabirler, ifadeler
taciz : rahatsız etme, sıkıntı verme
tahayyül : hayal etme
talim : öğretme
tefehhüm etmek : anlamak
tekzip : yalanlama
tezkir : hatırlatma
ulûhiyet : ilâhlık
zahirâne : açıkça
zir ü zeber : darmadağınık, alt üst
Yükleniyor...