Meselâ اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى 1 bir temsil ile, rububiyet-i İlâhiyeyi saltanat misalinde; ve âlemin tedbirinde mertebe-i rububiyetini, bir sultanın taht-ı saltanatında durup icra-yı hükûmet ettiği gibi bir misalde gösteriyor.

Evet, Kur’ân, bu kâinat Hâlık-ı Zülcelâlinin kelâmı olarak rububiyetinin mertebe-i âzamından çıkarak, umum mertebeler üstüne gelerek, o mertebelere çıkanları irşad ederek, yetmiş bin perdelerden geçerek, o perdelere bakıp tenvir ederek, fehim ve zekâca muhtelif binler tabaka muhataplara feyzini dağıtıp ve nurunu neşrederek, kabiliyetçe ayrı ayrı asırlar, karnlar üzerinde yaşamış ve bu kadar mebzuliyetle mânâlarını ortaya saçmış olduğu halde, kemâl-i şebâbetinden, gençliğinden zerre kadar zayi etmeyerek, gayet taravette, nihayet letafette kalarak, gayet suhuletli bir tarzda, sehl-i mümteni bir surette, her âmiye anlayışlı ders verdiği gibi, aynı derste, aynı sözlerle, fehimleri muhtelif ve dereceleri mütebayin pek çok tabakalara dahi ders verip ikna eden, işbâ eden bir kitab-ı mu’ciznümânın hangi tarafına dikkat edilse, elbette bir lem’a-i i’câz görülebilir.

Elhasıl: Nasıl Elhamdü lillâh gibi bir lâfz-ı Kur’ânî okunduğu zaman, dağın kulağı olan mağarasını doldurduğu gibi, aynı lâfız, sineğin küçücük kulakçığına da tamamen yerleşir. Aynen öyle de, Kur’ân’ın mânâları, dağ gibi akılları işbâ ettiği gibi, sinek gibi küçücük, basit akılları dahi aynı sözlerle talim eder, tatmin eder. Zira Kur’ân bütün ins ve cinnin bütün tabakalarını imana davet eder. Hem umumuna imanın ulûmunu talim eder, ispat eder. Öyle ise, avâmın en ümmîsi, havassın en ehassına omuz omuza, diz dize verip beraber ders-i Kur’ânîyi dinleyip istifade edecekler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O Rahmân ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır.” Tâhâ Sûresi, 20:5.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : kâinat, evren
âmi : cahil
Elhamdü lillâh : hamd ve övgü Allah’a mahsustur
elhasıl : özetle, sonuç olarak
esâlib-i Kur’âniye : Kur’ân’ın üslûpları
esrar-ı Rabbâniye : Rabbânî sırlar
fehim : anlayış, kavrayış
feyz : ilim, irfan
icra-yı hükûmet : yönetmek, idare etmek
ifham : anlatma, öğretme
ins ve cin : insanlar ve cinler
irşad : doğru yolu gösterme
işbâ : doyurma
kâinat : evren, yaratılmış herşey
karn : asır, çağ
kelâm : söz
kemâl-i şebâbet : mükemmel derecedeki gençlik
kitab-ı mu’ciznümâ : mu’cize gösteren kitap
lâfız : söz, kelime
lafz-ı Kur’ânî : Kur’ân’ın lafzı
lem’a-i i’câz : mu’cizelik parıltısı
letafet : güzellik, hoşluk
mânâ : anlam
mebzuliyet : bolluk
mertebe-i âzam : en büyük mertebe
mertebe-i rububiyet : rububiyetin mertebesi
muhtelif : çeşitli
mütebahhir : ilmi derin olan
mütebayin : ayrı ayrı
müteşabihat : metnin kelimelerinden çıkartılan dış anlam değil de, başka mânâya gelen âyetler
sehl-i mümteni : imkânsız birşeyi kolayca ifade etme
suhuletli : kolay
tabaka : sınıf
taht-ı saltanat : egemenlik tahtı
talim : öğretme, eğitme
taravet : tazelik
tatmin etmek : ikna etmek
tedbir : idare etme
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
temsilât : kıyaslama tarzında benzetmeler, analoji
tenvir : aydınlatma
zerre : atom, en küçük parça
Yükleniyor...