Demek Kur’ân-ı Kerîm öyle bir mâide-i semâviyedir ki, binler muhtelif tabakada olan efkâr ve ukul ve kulûb ve ervah, o sofradan gıdalarını buluyorlar, müştehiyâtını alıyorlar, arzuları yerine gelir. Hattâ pek çok kapıları kapalı kalıp istikbalde geleceklere bırakılmıştır.

Şu makama misal istersen, bütün Kur’ân baştan nihayete kadar bu makamın misalleridir. Evet, bütün müçtehidîn ve sıddıkîn ve hükema-i İslâmiye ve muhakkıkîn ve ulema-i usulü’l-fıkıh ve mütekellimîn ve evliya-i ârifîn ve aktâb-ı âşıkîn ve müdakkikîn-i ulema ve avâm-ı Müslimin gibi Kur’ân’ın tilmizleri ve dersini dinleyenleri müttefikan diyorlar ki, “Dersimizi güzelce anlıyoruz.” Elhasıl, sair makamlar gibi, ifham ve talim makamında dahi Kur’ân’ın lemeât-ı i’câzı parlıyor.

İKİNCİ ŞUA

Kur’ân’ın câmiiyet-i harikulâdesidir. Şu Şuanın Beş Lem’ası var.

BİRİNCİ LEM’A: Lâfzındaki câmiiyettir. Elbette, evvelki Sözlerde, hem bu Sözde zikrolunan âyetlerden, şu câmiiyet âşikâre görünüyor. Evet,

لِكُلِّ اٰيَةٍ ظَهْرٌ وَبَطْنٌ وَحَدٌّ وَمُطَّلَعٌ - وَلِكُلٍّ شُجُونٌ وَغُصُونٌ وَفُنُونٌ 1

olan hadisin işaret ettiği gibi, elfâz-ı Kur’âniye öyle bir tarzda vaz edilmiş ki, herbir kelâmın, hattâ herbir kelimenin, hattâ herbir harfin, hattâ bazan bir sükûtun çok vücuhu bulunuyor, herbir muhatabına ayrı ayrı bir kapıdan hissesini verir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Her bir âyetin mânâ mertebeleri vardır; zâhirî (açık), bâtınî (açık ve görünür mânâsının içindeki, ehlinin anlayabileceği mânâ), haddi (kapsamı) ve muttala’ı (anlam çerçevesi) vardır. (Bu dört mânâ tabakasından her birinin de fürûatı (detayları), işaretleri, dalları ve ayrıntıları vardır.” rânî, el-Mu’cemü’l-evsat 1:236. Bu kısmın açıklaması Üstadımız tarafından hemen devamında verilmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aktâb-ı âşıkin : Allah’a âşık tarikat şeyhleri, kutupları
âşikâre : açıkça
avâm : halk
avâm-ı Müslimin : Müslüman halk kesimi
câmiiyet : kapsamlılık, genişlik
câmiiyet-i harikulâde : olağanüstü câmiiyet, mânâ ve özellikçe kapsamlılık
ders-i Kur’âniye : Kur’ân dersi
efkâr : fikirler, düşünceler
ehass : en seçkin, en bilgili
evvelki : önceki
hadis : Peygamberimize ait veya onun onayladığı söz, emir veya davranış
havass : seçkinler, okumuşlar, bilginler
hükema-i İslâmiye : büyük İslâm filozofları
ifham : anlatma, öğretme
istifade : faydalanma
istikbal : gelecek zaman
kelâm : ifade, söz
kulûb : kalbler
lâfz : ifade, söz
lem’a : parıltı
lemeât-ı i’câz : mu’cizelik parıltıları
maide-i semaviye : semâvî sofra
makam : mevki, derece
muhakkıkîn : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen âlimler
müçtehidîn : âyet ve hadislerden hüküm çıkaran büyük İslâm âlimleri
müdakkikîn-i ulema : gerçekleri inceden inceye araştıran âlimler
müştehiyât : hoşa giden lezzetli şeyler
müttefikan : ittifakla, fikir birliğiyle
nihayet : son
sair : diğer
sıddıkîn : daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar
sükût : sessiz kalma, susma
şua : parıltı
talim : öğretme, eğitme
tarz : şekil, biçim
tilmiz : öğrenci, talebe
ukul : akıllar
ulema-i usulü’l-fıkıh ve mütekellimîn : kelâm ve fıkıh usulü âlimleri
ulûm : ilimler
umum : bütün, genel
ümmî : okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş
vaz edilmek : konulmak
vücuh : vecihler, yönler
zikrolunmak : belirtilmek, anılmak
Yükleniyor...