Hem meselâ, kasas-ı Kur’âniyeden kıssa-i Mûsâ Aleyhisselâm, adeta Asâ-yı Mûsâ Aleyhisselâm gibi, binler faideleri var. O kıssada, hem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı teskin ve tesellî, hem küffarı tehdit, hem münafıkları takbih, hem Yahudileri tevbih gibi çok makàsıdı, pek çok vücuhu vardır. Onun için sûrelerde tekrar edilmiştir. Her yerde bütün maksatları ifade ile beraber, yalnız birisi maksud-u bizzat olur, diğerleri ona tâbi kalırlar.

Eğer desen: “Geçmiş misallerdeki bütün mânâları, nasıl bileceğiz ki Kur’ân onları irade etmiş ve işaret ediyor?”

Elcevap: Madem Kur’ân bir hutbe-i ezeliyedir. Hem muhtelif, tabaka tabaka olarak, asırlar üzerinde ve arkasında oturup dizilmiş bütün benî Âdeme hitap ediyor, ders veriyor. Elbette o muhtelif efhâma göre müteaddit mânâları derc edip irade edecektir ve iradesine emareleri vaz edecektir.

Evet, İşârâtü’l-İ’câz’da, şuradaki mânâlar misillü kelimât-ı Kur’âniyenin müteaddit mânâlarını ilm-i sarf ve nahvin kaideleriyle ve ilm-i beyan ve fenn-i maânînin düsturlarıyla, fenn-i belâğatin kanunlarıyla ispat edilmiştir.

Bununla beraber, ulûm-u Arabiyece sahih ve usul-ü diniyece hak olmak şartıyla ve fenn-i maânîce makbul ve ilm-i beyanca münasip ve belâğatçe müstahsen olan bütün vücuh ve maânî, ehl-i içtihad ve ehl-i tefsir ve ehl-i usulü’d-din ve ehl-i usulü’l-fıkhın icmâıyla ve ihtilâflarının şehadetiyle, Kur’ân’ın mânâlarındandırlar. O mânâlara, derecelerine göre birer emare vaz etmiştir: ya lâfziyedir, ya mâneviyedir. O mâneviye ise, ya siyak veya sibak-ı kelâmdan veya başka âyetten birer emare, o mânâya işaret eder.

Bir kısmı yirmi ve otuz ve kırk ve altmış, hattâ seksen cilt olarak muhakkikler tarafından yazılan yüz binler tefsirler, 1 Kur’ân’ın câmiiyet ve harikiyet-i lâfziyesine kat’î bir burhan-ı bâhirdir. Her ne ise, biz şu Sözde herbir mânâya delâlet eden emareyi kanunuyla, kaidesiyle göstersek söz çok uzanır. Onun için kısa kesip kısmen İşârâtü’l-İ’câz’a havale ederiz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. El-Kevserî, el-Makalât s. 473-474.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
düstur : kâide, kural
efhâm : anlayışlar
ehl-i içtihad : müçtehidler, dinî delillerden hüküm çıkaran büyük İslâm âlimleri
ehl-i tefsir : müfessirler, Kur’ân’ı mânâ bakımından yorumlayanlar
ehl-i usulü’d-din : kelâm âlimleri
ehl-i usulü’l-fıkh : fıkıh âlimleri
emare : belirti, işaret
fenn-i belâğat : belâğat ilmi; sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesini inceleyen ilim
fenn-i maâni : mânâ ilmi, anlam bilim; sözün maksada, duruma ve yerine uygunluğundan bahseden ve hâlin gerekliliğine yakışması yollarını gösteren ilim
hak : doğru, gerçek
hutbe-i ezeliye : ezelî hutbe
icmâ : fikir birliği
ihtilâf : farklılık, uyuşmazlık
ilm-i beyan : belâğat ilminin, hakikat, teşbih, istiâre, mecaz, kinâye kısımlarından bahseden kısmı
ilm-i sarf ve nahv : Arapçada kelime ve cümle bilgisi
irade : dileme, istek, kast etme
kasas-ı Kur’âniye : Kur’ân’daki kıssalar
kat’î : kesin
kelimât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın kelimeleri
kıssa-i Mûsâ : Hz. Mûsâ’nın kıssası
küffar : kâfirler
lâfziye : kelimenin söylenişine ve yapısına ait
maâni : mânâlar
makàsıd : maksatlar, gayeler
makbul : kabul gören, geçerli
maksud-u bizzat : asıl gaye
misillü : gibi
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler
muhtelif : çeşitli
münasip : uygun
müstahsen : güzel karşılanan, beğenilen
müteaddit : çeşitli
sahih : doğru
siyak ve sibak-ı kelâm : sözün başıyla sonunun ahenk ve uyum içinde olması
tâbi kalmak : uymak
takbih : kötüleme
tefsir : Kur’ân’ın mânâ bakımından izahı, yorumu
teskin : sakinleştirme
tevbih : azarlama
ulûm-u Arabiye : Arapça ilimler
usul-ü din : dinin esasları
vaz etmek : koymak
vücuh : vecihler, yönler
Yükleniyor...