Halbuki ders birdir, ayrı ayrı değil. Öyle ise, aynı derste tabakat bulunmak lâzımdır. Derecâta göre, herbiri Kur’ân’ın perdelerinden bir perdeden hisse-i dersini alır. Şu hakikatin çok nümunelerini zikretmişiz; onlara müracaat edilebilir. Yalnız burada bir iki cüz’ünün, hem yalnız bir iki tabakasının hisse-i fehmine işaret ederiz.

Meselâ, لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ - وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ 1 Kesretli tabaka olan avam tabakasının şundan hisse-i fehmi: Cenâb-ı Hak peder ve veledden ve akrandan ve zevceden münezzehtir.

Daha mutavassıt bir tabaka, şundan, İsâ Aleyhisselâmın ve melâikelerin ve tevellüde mazhar şeylerin ulûhiyetini nefyetmektir. Çünkü muhal bir şeyi nefyetmek zahiren faidesiz olduğundan, belâğatte medar-ı faide olacak bir lâzım-ı hüküm murad olunur. İşte, cismâniyete mahsus veled ve vâlidi nefyetmekten murat ise, veled ve vâlidi ve küfvü bulunanların nefy-i ulûhiyetleridir ve mâbud olmaya lâyık olmadıklarını göstermektir. Şu sırdandır ki, Sûre-i İhlâs, herkese, hem her vakit faida verebilir.

Daha bir parça ileri bir tabakanın hisse-i fehmi: Cenâb-ı Hak, mevcudata karşı, tevlid ve tevellüdü işmam edecek bütün rabıtalardan münezzehtir. Şerik ve muinden ve hemcinsten müberrâdır. Belki mevcudata karşı nisbeti, hallâkıyettir. Emr-i كُنْ فَيَكُونُ 2 ile, irade-i ezeliyesiyle, ihtiyarıyla icad eder. İcabî ve ıztırarî ve sudur-u gayr-ı ihtiyarî gibi münâfi-i kemâl herbir rabıtadan münezzehtir.

Daha yüksek bir tabakanın hisse-i fehmi: Cenâb-ı Hak ezelîdir, ebedîdir, evvel ve âhirdir. Hiçbir cihette ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’âlinde naziri, küfvü, şebîhi, misli, misali, mesîli yoktur. Yalnız, ef’âlinde, şuûnunda, teşbihi ifade eden mesel var. 3 وَ ِللّٰهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى Bu tabakata ârifîn tabakası, ehl-i aşk tabakası, sıddıkîn tabakası gibi ayrı ayrı hisse sahiplerini kıyas edebilirsin.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey Onun dengi değildir.” İhlâs Sûresi, 112:3-4.
2 : “(Cenâb-ı Hak) Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.
3 : “En yüce sıfatlar Allah içindir.” Nahl Sûresi, 16:60.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : sonra olma
akran : arkadaşlar, denkler
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
avam : halk
belâğat : sözün düzgün, kusursuz, halin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesi
ef’âl : fiiller, işler
elzem : çok gerekli
evvel : önce olma
ezelî : varlığının başlangıcı olmayan
hakikat : gerçek
hallâkiyet : yaratıcılık
hemcins : aynı cinsten olan
hisse-i ders : ders payı
hisse-i fehm : anlayış hissesi
ıztırarî : zorunluluk, çaresizlik
icabî : zorunluluk, mecburiyet
icad : yaratma, var etme
ihtiyar : irade, dileme
irade-i ezeliye : ezelî irade
işmam etmek : hissettirmek
kesretli : çoğunluk
küfüv : denk
lâzım-ı hüküm : hükmün gereği
mâbud : kendisine ibadet edilen
mahsus : has, özel
mazhar : sahip olma
medar-ı faide : faydaya sebep
melâike : melekler
mevcudat : varlıklar
muhal : imkânsız
muîn : yardımcı
murad olunmak : istenmek, kastedilmek
mutavassıt : orta derecede
muvafık : uygun
müberrâ : uzak, yüce
münâfi-i kemâl : mükemmelliğe aykırı
münezzeh : arınmış, kusur ve eksiklikten yüce
nazir : benzer
nefyetmek : reddetmek
nefy-i ulûhiyet : ilâhlığın reddi
nisbet : kıyas, oran
nümune : örnek
peder : baba
rabıta : bağ
sıfât : özellik, nitelik
sudur-u gayr-ı ihtiyar : isteksiz olarak meydana gelme
şerik : ortak
tabakat : tabakalar, dereceler
taife : topluluk
tevellüd : doğum, doğma
tevlid : doğurma
ulûhiyet : ilâhlık
vâlid : baba
veled : evlat, çocuk
zahiren : görünürde
zevce : kadın eş, hanım
zikretmek : anmak, belirtmek
Yükleniyor...