Birincinin misallerinden, meselâ

قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاۤءِ وَاْلاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَاْلاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَمَنْ يُدَّبِّرُ اْلاَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُفَقُلَ اَفَلاَ تَتَّقُونَ - فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ 1

İşte, başta der: Semâ ve zemini, rızkınıza iki hazine gibi müheyyâ edip oradan yağmuru, buradan hububatı çıkaran kimdir? Allah’tan başka, koca semâ ve zemini iki mutî hazinedar hükmüne kimse getirebilir mi? Öyle ise şükür Ona münhasırdır.

İkinci fıkrada der ki: Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi destgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif, kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbinizdir. Sizi icad edip terbiye eden Odur ki; bunları size vermiştir. Öyle ise yalnız Rab Odur. Mâbud da O olabilir.

Üçüncü fıkrada der: Ölmüş yeri ihyâ edip yüz binler ölmüş taifeleri ihyâ eden kimdir? Haktan başka ve bütün kâinatın Hâlıkından başka şu işi kim yapabilir? Elbette O yapar, O ihyâ eder. Madem Haktır; hukuku zayi etmeyecektir. Sizi bir mahkeme-i kübrâya gönderecektir. Yeri ihyâ ettiği gibi, sizi de ihyâ edecektir.

Dördüncü fıkrada der: Bu azîm kâinatı bir saray gibi, bir şehir gibi, kemâl-i intizamla idare edip tedbirini gören, Allah’tan başka kim olabilir? Madem Allah’tan başka olamaz. Koca kâinatı bütün ecrâmıyla gayet kolay idare eden kudret o derece kusursuz, nihayetsizdir ki, hiçbir şerik ve iştirake ve muavenet ve yardıma ihtiyacı olamaz. Koca kâinatı idare eden, küçük mahlûkatı başka ellere bırakmaz. Demek, ister istemez “Allah” diyeceksiniz.

İşte, birinci ve dördüncü fıkra Allah der, ikinci fıkra Rab der, üçüncü fıkra el-Hak der. فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ne kadar mu’cizâne düştüğünü anla. İşte, Cenâb-ı Hakkın azîm tasarrufâtını, kudretinin mühim mensucatını zikreder. Sonra da, o azîm âsârın, mensucatın destgâhı, فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ yani Hak, Rab, Allah isimlerini zikretmekle, o tasarrufât-ı azîmenin menbaını gösterir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “De ki: Kimdir gökten ve yerden sizi rızıklandıran? Kimdir kulak ve gözler yaratıp size veren? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran? Kimdir kâinatı yerli yerince tedbir ve idare eden? Onlar diyecekler ki, ‘Allah’tır.’ Öyle ise, ‘Hâlâ Ona ortak koşmaktan korkmaz mısınız?’ de. İşte, Hak olan Rabbiniz Allah Odur.” Yûnus Sûresi, 10:31-32.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âsâr : eserler
âzâ : âzalar, organlar
azîm : büyük
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
destgâh : işyeri
ecrâm : büyük varlıklar, gök cisimleri
fıkra : kısım, bölüm
Hak : varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
Hâlık : herşeyin yaratıcısı Allah
hububât : tohumlar, taneli bitkiler
ihyâ etmek : diriltmek, hayat vermek
iştirak : ortaklık
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl-i intizam : tam bir düzenlilik
kıymettar : kıymetli, değerli
kudret : güç, iktidar
lâtif : güzel, hoş
Mâbud : kendisine ibadet edilen Allah
mahkeme-i kübrâ : âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
mahlûkat : yaratıklar
mâlik : sahip
menba : kaynak
mensucat : dokumalar
mu’cizâne : mu’cize şeklinde
muavenet : yardımlaşma
mutî : itaat eden, emre uyan
müheyyâ etmek : hazırlamak
mühim : önemli
münhasır : ait, sınırlı
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
semâ : gök
şerik : ortak
taife : topluluk, grup
tasarrufat : tasarruflar, herşeyi dilediği gibi kullanma ve yönetme
tasarrufât-ı azîme : büyük tasarruflar
tedbir : çekip çevirme, ihtiyacını karşılama
zemin : yeryüzü
zikretmek : anmak
Yükleniyor...