Eğer zamir Cenâb-ı Hakka râci olsa şöyle oluyor ki: Bir abdini bir seyahatte huzuruna davet edip bir vazife ile tavzif etmek için Mescid-i Haramdan mecma-ı enbiya olan Mescid-i Aksâya gönderip, enbiyalarla görüştürüp, bütün enbiyaların usul-ü dinlerine vâris-i mutlak olduğunu gösterdikten sonra, tâ Kab-ı Kavseyne kadar mülk ve melekûtunda gezdirdi. İşte, çendan o zat bir abddir; bir mirac-ı cüz’îde seyahat eder. Fakat bu abdde, bütün kâinata taalluk eden bir emanet beraberdir. Hem şu kâinatın rengini değiştirecek bir nur beraberdir. Hem saadet-i ebediyenin kapısını açacak bir anahtar beraber olduğu için, Cenâb-ı Hak kendi zâtını, “bütün eşyayı işitir ve görür” sıfatıyla tavsif eder tâ o emanet, o nur, o anahtarın cihanşümul hikmetlerini göstersin. Hem meselâ,

اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰۤئِكَةِ رُسُلاً اُولِىۤ اَجْنِحَةٍ مَثْنىَ وَثُلٰثَ وَرُبَاعَ يَزيِدُ فِى الْخَلْقِ مَا يَشَاۤءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَئٍْ قَدِيرٌ 1

İşte, şu sûrede, “Semâvât ve arzın Fâtır-ı Zülcelâli, semâvât ve arzı öyle bir tarzda tezyin edip âsâr-ı kemâlini göstermekle, hadsiz seyircilerinden Fâtırına hadsiz medh ü senâlar ettiriyor. Ve öyle de hadsiz nimetlerle süslendirmiş ki, semâ ve zemin bütün nimetlerin ve nimet-dîdelerin lisanlarıyla o Fâtır-ı Rahmân’ına nihayetsiz hamd ve sitayiş ederler” dedikten sonra, yerin şehirleri ve memleketleri içinde Fâtırın verdiği cihazat ve kanatlarıyla seyr ü seyahat eden insanlarla hayvânat ve tuyur gibi, semâvî saraylar olan yıldızlar ve ulvî memleketleri olan burçlarda gezmek ve tayeran etmek için, o memleketin sekeneleri olan meleklerine kanat veren Zât-ı Zülcelâl, elbette herşeye kadîr olmak lâzım gelir. Bir sineğe bir meyveden bir meyveye, bir serçeye bir ağaçtan bir ağaca uçmak kanadını veren, Zühreden Müşteriye, Müşteriden Zuhale uçacak kanatları O veriyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hamd o Allah’a mahsustur ki, gökleri ve yeri yoktan yaratmış, melekleri de ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılmıştır. O, yarattıkları için neyi dilerse onu arttırır. Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kadirdir.” Fâtır Sûresi, 35:1.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
acaib-i san’at-ı İlâhiye : Allah’ın hayrette bırakan san’at eserleri
arz : yer
âsâr-ı kemâl : mükemmellik eserleri
âyât-ı Rabbaniye : Rabbânî âyetler; Allah’ı gösteren ve tanıtan deliller
cihanşümul : dünya çapında, evrensel
Fâtır : herşeyi üstün san’atıyla yoktan yaratan Allah
Fâtır-ı Rahmân : rahmet ve şefkati sınırsız olan ve herşeyi yoktan yaratan Allah
Fâtır-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi olan ve herşeyi harika, üstün sanatıyla yaratan Allah
hadsiz : sayısız
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
Kab-ı Kavseyn : Cenab-ı Hakka en yakın olan makam; Peygamberimiz Miracda bu makamda bizzat Cenab-ı Hak ile görüşmüştür
kâinat : evren, yaratılmış herşey
küllî : kapsamlı, geniş
mahşer-i acaip : hayret verici şeylerin toplandığı yer
mecma-ı enbiya : peygamberlerin toplandığı yer
medh ü senâ : övme ve yüceltme
melekût : melekler ve ruhlar âlemi
merâtib-i külliye-i esmâiye : Allah’ın isimlerinin büyük ve geniş mertebeleri
Mescid-i Aksâ : Kudüs’te Hz. Süleyman tarafından yaptırılan mukaddes mescid
Mescid-i Haram : Mekke’de içinde Kâbenin bulunduğu büyük mescid
mirac-ı cüz’î : küçük bir yükseliş
mülk : hükmedilen yer, sahip olunan şey
nimet-dîde : nimete kavuşan
râci : ait
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
semâ : gök
semâvat : gökler
Sidretü’l-Müntehâ : yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Cebrail’in (a.s.m) çıkabildiği en son makam
taalluk etmek : ilgilendirmek
tavsif etmek : vasıflandırmak, özellikleriyle tanıtmak
tavzif etmek : vazifelendirmek
tezahür : belirme, görünme
tezyin etmek : süslemek
uruc-u küllî : küllî, büyük yükseliş
usul-ü din : din prensipleri
vâris-i mutlak : mutlak mirasçı
zamir : ismin yerini tutan kelime
zemin : yeryüzü
Yükleniyor...