Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalb olmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete iltihak; ve meşakkati, sevaba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler; şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.

Madem hakikat böyledir. Âkıl isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve “Onun bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum” de. O vakit senin acı bir füturun, tatlı bir gayrete inkılâb eder.

İşte, ey sabırsız nefsim! Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu Üçüncü İkazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut, merdâne “Yâ Sabûr“ de, üç sabrı omuzuna al. Cenâb-ı Hakkın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; ve o kuvvetle dayan.

DÖRDÜNCÜ İKAZ

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gınâ; ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?

Bir adam sana yüz liralık bir hediye va’d etse, yüz gün seni çalıştırır. Hulfü’l-va’d edebilir o adama itimad edersin, fütursuz işlersin. Acaba hulfü’l-va’d hakkında muhal olan bir Zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va’d etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va’dinde itham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir tedibe ve dehşetli bir tâzibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?
Önceki Risale: Yirminci Söz / Sonraki Risale: Yirmi İkinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
âkıl : akıllı
berat : kurtuluş
burak : iman ehlini Sırat köprüsünden geçirecek olan binek, âhiret bineği
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan yüce Allah
cihet : yön
divanelik : akılsızlık
elem : acı, sıkıntı
fütur : usanç
fütursuz : usanmadan
gınâ : zenginlik
hakikat : gerçek, doğru
hulfü’l-va’d : sözünden dönme
iltihak etmek : katılmak
inkılâb etmek : dönüşmek
istihdam etmek : çalıştırmak
kalb olmak : dönüşmek
kut : gıda
külfet : yük, zorluk
mahşer : haşir meydanı
mâsiyet : günah, isyan
menzil : ev, mekân
merdâne : mertçe
meşakkat : güçlük, sıkıntı
misafirhane-i dünya : dünya misafirhanesi
muhal : imkânsız
musibet : belâ, felaket
mükellef : yükümlü
nur : ışık, aydınlık
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
Sabûr : günahkârlara ve isyan edenlere ceza vermekte acele etmeyen ve kullarına sabır gücü ihsan eden Allah
sarf etmek : harcamak
Sırat köprüsü : Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete girmek için üzerinden geçilmesi gereken köprü
şevk : şiddetli arzu ve istek
taat : itaat, Allah’ın emirlerine uyma
târumâr etmek : dağıtmak
ulvî : yüce
va’d etmek : söz vermek
vazife-i ubûdiyet : kulluk görevi
ziya : ışık
Yükleniyor...