Elhasıl: Denilebilir ki, hayat olmazsa, vücut vücut değildir, ademden farkı olmaz. Hayat ruhun ziyasıdır. Şuur hayatın nurudur. Madem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler. Ve madem şu âlemde bilmüşahede bir intizam-ı kâmil-i ekmel vardır. Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicam-ı ahkem görünüyor. Madem şu biçare, perişan küremiz, sergerdan zeminimiz bu kadar had ve hesaba gelmez zevilhayat ile, zevil’ervah ile ve zevil’idrak ile dolmuştur. Elbette sadık bir hads ile ve kat’î bir yakin ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye ve şu buruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münasip zîhayat, zîşuur sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nuranî sekeneler bulunur. Nar, nuru yakmaz. Belki ateş ışığa medet verir.

Madem kudret-i ezeliye, bilmüşahede, en âdi maddelerden, en kesif unsurlardan hadsiz zîhayat ve zîruhu halk eder; ve gayet ehemmiyetle, madde-i kesifeyi, hayat vasıtasıyla madde-i lâtifeye çevirir; ve nur-u hayatı herşeyde kesretle serpiyor; ve şuur ziyasıyla ekser şeyleri yaldızlıyor. Elbette, o Kadîr-i Hakîm, bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle, nur gibi, esir gibi, ruha yakın ve münasip olan sair seyyâlât-ı lâtife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, câmid bırakmaz, şuursuz bırakmaz. Belki, madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esir maddesinden, hattâ mânâlardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halk eder ki, hayvânâtın pek çok muhtelif ecnasları gibi pek çok muhtelif ruhanî mahlûkları, o seyyâlât-ı lâtife maddelerinden halk eder. Onların bir kısmı melâike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır.

Melâikelerin ve ruhanîlerin kesretle vücutlarını kabul etmek ne derece hakikat ve bedihî ve makul olduğunu ve Kur’ân’ın beyan ettiği gibi onları kabul etmeyen ne derece hilâf-ı hakikat ve hilâf-ı hikmet bir hurafe, bir dalâlet, bir hezeyan, bir divanelik olduğunu, şu temsile bak, gör:..

« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Söz / Sonraki Risale: Otuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
âdi : basit, değersiz
âlem : dünya
bedihî : açık, âşikâr
beyan etme : açıklama
biçare : çaresiz
bilmüşahede : gözle görülerek
buruc-u sâmiye : yüksek burçlar
câmid : cansız
ecnas : cinsler, türler
ekser : pekçok
elhasıl : özetle, sonuç olarak
esir : bütün kâinatı kapladığına inanılan madde
had ve hesaba gelmemek : sonsuz ve sınırsız olmak
hads : sezgi, seziş
hadsiz : sayısız
hakikat : gerçek, doğru
halk etmek : yaratmak
hayvânât : hayvanlar
insicam-ı ahkem : sağlam bir akış ve uyumlu gidiş
intizam-ı kâmil-i ekmel : tam ve çok mükemmel bir düzenlilik
itkan-ı muhkem : kusursuz ve pürüzsüz bir sağlamlık
kat’î : kesin
kesif : yoğun
kesretle : çoklukla
kudret : güç, kuvvet ve iktidar
kudret-i ezeliye : Allah’ın ezelî kudreti
kusûr-u semâvi : gökteki saraylar
küre : dünya
madde-i kesife : yoğun, katı madde
madde-i lâtife : cismanî olmayan, ruhla ilgili madde
madde-i nur : ışık maddesi
muhtelif : çeşitli
münasip : uygun
nar : ateş
nur : ışık, aydınlık
nuranî : nurdan yaratılmış
nur-u hayat : hayat nuru
sair : diğer
sekene : sâkinler, yerleşmiş olanlar
sergerdan : başı dönük
seyyâlât-ı lâtife : akıcı ve cismanî olmayan, ruhla ilgili
şuur : bilinç, idrak
unsur : madde, parça
vücut : varlık
yakin : şüphesiz ve kesin bilgi
zemin : yer
zevil’ervah : ruh sahipleri
zevil’idrak : idrâk sahipleri
zevilhayat : hayat sahipleri, canlılar
zîhayat : canlı
zîruh : ruh sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
ziya : ışık
zulmet : karanlık
Yükleniyor...